16 Aralık 2014 Salı

Sons Of Anarchy Ölüleri

Bu yazıyı yazmak için dizinin bitmesini bekledim. Dile kolay yedi sezon! Yok böyle bir dizi. 

Sons Of Anarchy, birçoklarının ifade ettiği gibi basit bir 'motorcu draması' değildi hiçbir zaman. Kurt Sutter' ın özenerek hazırladığı senaryoda babasından oğluna miras kalmış bir 'bela' nın bütün bir aileyi, hatta bütün bir kasabayı içten içe nasıl kemirdiğini izledik tam yedi yıl. Jackson Teller tartışmaya çok açık bir karakter. Çünkü bütün hatalarını 'iyi niyet' kisvesi altında yapıyor ve bu yüzden sürekli suçlayacak birilerini buluyor(du) etrafında. Bütün kasabayı doğradı, ama hala yetmedi adama. En sonunda tüm suçlunun kendisi olduğunu fark etti. İyisiyle kötüsüyle etkisi olan bir adamdı. Bu yüzden resmen hayatımda en sevdiğim kurgu karakterlerden bir tanesi oldu bu adam. Kendisini çok arayacağım, orası kesin.

Tüm uyarılarıma rağmen dizinin bütününü izlememiş olanlar için burada bir spoiler alarmı vermek gerek. Bu listede ölümü ile bizi bir şekilde etkileyen dizi karakterleri var. Dikkatinize:

Clay Morrow: Clay denen herife çok haksızlık edildiği kanısındayım. Adamın yüzünden ölenler, adamın kulübün başına sardıkları, varlığı bile zarar, bunu söylerken tüm bu saydıklarımın farkındayım. Ama söyleyin bana, adamın yaptıklarının hangisi Gemma' nın yaptıklarından kötü? Bir zaman, hatta uzun bir zaman, kendi bildiği gibi de olsa iyi bir şekilde külübü büyütmüş, bir yere getirmiş, herkese ekmek sağlamış bir insandı Clay. Gemma karısının şımarık bebesine babalık yapmış, Gemma' ya katlanmış daha ne yapsın. Clay' in ölümü çok sönük gerçekleşti ama biz onu unutmadık.

Half Sack: Evet bu prospect' in bok yoluna gitmesine çok üzüldüm. Ama şöyle bir şey var ki Kip (gerçek adı evet), birçok kulüp üyesinden daha şaşalı bir cenazeye sahip oldu ve gider ayak üyeliğini de aldı. Bence en sevilen, en iyi geleceği olan ama en kötü harcanan adamlardan birisiydi. Hele bir de en son aldıkları herife bakıyorum da, ölmesini en çok beklediğim adamdı sanırım o Rat dedikleri.

Piney Winston: Saygı duyulması gereken aklı başında üç beş kişiden birisiydi Piney. Acıların babasıydı Piney. Sadece Opie' nin babası olması bile adamı bu listeye sokmaya yeter. Bir de kendi eceli ile ölmesini beklediğim iki kişi vardı: Unser ve Piney. İkisinde de yanlış çıktı tahminlerim.

June Stahl: June karısı, artık adı her ne idi ise devletin bir kurumunda kulübün başına bela olan hırtlardan bir tanesiydi. Ama ayrıca sevimsiz olmasının da bir sebebi vardı tabii. İnsanların damarlarına basması, her şeyin suçlusu olarak kulübü görmesi ve özellikle kulüp ile uğraşması. Zavallı Opie' nin karısını öldürdüğünü düşünmesi ile bok yoluna gitmesi de cabasıydı. Ama kesinlikle en hatırlanması gereken ölümlerden birisiydi kendisininki.

Tara Knowles: Tam bir kezban idi Tara, aksini söyleyen kendini bir yürüyüşe çıkarsın. Yok böyle tavırlar, tripler. Kiminle birlikte olduğunu bilmesine rağmen bir kaprisler bir havalar. En sonunda "bu böyle olmayacak" gazıyla kendine bir kaçış ararken Kurt Sutter' ın bizi ters köşeye yatırması ile terk-i diyar eyledi Tara abla. Tara' nın tek sevdiğim yanı, Abel' ı annesiyle görüştürmesi ve o kadına güvenip çocuklarını emanet etmesi idi. Ha bir de ölümü feci oldu işte.

Otto: Kurt Sutter en iyi karakteri kendine saklamış. Otto, yıllarca hapiste kulübün pisliğini tek başına çeken adamdı. Garibimin başına gelmeyen kalmadı. O ölümü hiç hak etmedin Otto. Her ne kadar psikopat olsan da... Bu arada normal bir gif' ini aradım ama bulamadım. Hep o dil sahnesi çıkıyor arayınca.

Robert (Bobby) Munson: Herkesin ölmesini beklerdim de Bobby' nin ölmesini hiç beklemezdim. Adam, kulübün tek kafası çalışan insanı olarak kalmıştı artık. Herkesi idare eden, her işi düzenleyen, naif insandı Bobby. Bok yoluna gidenler listesi olarak başlasaydım bu listeye kesinlikle en başta olurdu kendisi.

Gemma Teller Morrow: Ölümüne en sevindiğim kahpe. Bu karı yüzünden Çin nüfusunun yarısı, Bobby, Tara, şerif ve daha niceleri gitti. Varlığı zarar. Böyle manyak bir tip yok. Gemma' dan nefret etmemin sebebi sadece bu da değil. Nero gibi bir adamın böyle bir karıya aşık olmasını hazmedemiyorum.  O adamı nasıl ağlattın ulan!!!

Opie Winston: Ölümüne en üzüldüğüm insan. Opie ölmemeliydi. Opie, ölmemeliydi. Anlatamıyorum sanırım ama: ölmemeliydi!!! Opie mutlu olmalıydı, sevinmeliydi. Opie ölmemeliydi. Hala atlatamadım onun ölümünü.




Bonus: Jax Teller


Jax' in öleceği en başından belliydi. Her sezon ölümü atlatmasını, işlerin kendine gelmeden bir şekilde düzelmesini izledik ama en başından belliydi işte. O kadar beladan, öyle bir anadan kurtulmanın imkanı yok. O kadar adamın damarına basıp, bir sürü insanın ölümüne bir şekilde sebep olup, kendi kaprislerini iyi kötü bir şekilde bir oluşumda birbirini destekleme yoluna gitmiş insanlara sıvayıp da kolay kurtulmanın imkanı yok.

Jackson' ın iyi bir karakter olmadığını anlamanın bir çok yolu var. Adam en başta cahil ve bununla gurur duyuyor. Yıllarca kendisine bir şekilde sahip çıkmış babasını ilk fırsatta harcadı, Opie başta olmak üzere birçok insanın ölümüne sebep oldu, kendi evladını göz göre göre evlatlık veriyordu lan! Hele ki uyuşturucu bağımlısı bir kadından çocuk yapmak ve kadın uyuşturucu kullandı diye kadına ters çıkmak da cabası. Hayır, ne olduğunu biliyorsun en baştan. Sevdiğin kız kendi hayatını kurtarmak için çabaladığı için ona trip atmalar, çocuklarına iyi bir hayat vermek istediği için kadına düşman kesilmeler... Milletin damarına basıp tepki alınca ayrı bir atarlanmalar... Bir de dediğim gibi bütün bunları 'iyi niyet' maskesi altında yapması zaten kendi başına ne kadar sağlam ayakkabı olmadığını gösteriyor. Herkes eline geçen güçle baş edemez ya Jax Teller da bunun en büyük kanıtı. Onlarca insanın harcanmasına, çocuklarının öksüz kalmasına tek sebep kendisidir.

Unser ve Juice başta olmak üzere diğer ölüler o kadar da önemli gelmiyor, o yüzden listede yoklar.

Öyle böyle, bitti işte en sevdiğim dizi. Boşluklardayım.

14 Aralık 2014 Pazar

Toplanmak

Ömrümde hiç Black Friday çılgınlığı yaşamadım demeyeceğim artık!!! Şükran Günü ardından gelen o cuma var ya, işte o gün insanlar birbirini öldürüyor alışveriş sırasında. Tabii ben öyle birbirini öldüren veya birbirinin üstüne çıkan kimseyi görmedim. Benim gittiğim dükkanlar boş bile sayılırdı. 

Ama alışverişin dibine vurdum!!!

Toplanma için şimdiden plan yapmaya başladım. Eşyaları nasıl sığdıracağımı düşünmeden uyuyamıyorum zira. Onu şöyle yaparım, bunu böyle yerleştiririm diye diye uyuyorum. Çok fazla kıyafetim yok ama çok fazla kitap, plak vb. bin türlü eşyam var. Geriliyorum feci. Üstelik hala almam gereken birkaç parça daha var.

Şaka maka okul da bitti. Aman tanrııım!!!

P.S: Oda arkadaşım pazartesi günü ayrılıyormuş, çılgın atacağım odada. Hülooğ!!!



P.S.2: SOA' yı izleyin!

10 Aralık 2014 Çarşamba

Rüya Tabirleri

Rüya tabirlerine dikkat etmeye çalışırım az çok. Çünkü üç vakte kadar zengin olacağımı, dünyaları sarsacak bir aşka sahip olacağımı ve çok başarılı olacağımı söyleyen herkesi, her şeyi dinlerim, net. İnsan kendini mi kandırıyor, gazlıyor mu belli değil. Ama şimdiye kadar fena da olmadı hani sonuçları. Neyse.


Burada Urban Outfitters' da (hakkında bir yazı yazmıştım tükanın) bir acayip kitap görmüştüm. 'Rüyaların Dili' diye. Tabii UO' da yaklaşık bir 50 dolara satılıyordu ben de Amazon' dan normal bir fiyatla aldım kitabı. 

Kitap sözlük gibi yazılmış. O kadar gerçekçi duruyor ki yazdıkları. Bizdekiler gibi yok "İmam Nablusi' ye göre.." yok "İmam Gargari' ye göre" falan gibi gerzeklikler yok. Net yahu kitap. Yazan söylüyor yazan! Ve bizde tabir edilen bazı şeylerin başka milletlerde nasıl tabir edildiğini görmek çok enteresan geliyor bana. Bizde mesela sinek görmek, kötü bir işarettir çoğu zaman. Sinek öldürmek iyi sayılır. Ama bu kitapta sinek görmek başarı, gördüğün sinek sayısı başarılarının sayısı demek oluyor. Aynı şey solucan için de geçerli. Rüyada köpek görmek bizde dost anlamına gelir (siyah değilse köpek, sünniler bayılır renklere göre hayvan sevmeyi) bunlarda yeni bir aşk demekmiş.


Aklıma geldikçe artık bakıyorum. İnsanlara soruyorum neler görmüşler diye. Siz de rüyanızda bir şey görürseniz söyleyin bakayım buradan neymiş. 

PS: Sons Of Anarchy final yaptığında bir yazı yazacaktım. Finali izledim. Hepinizden önce izlediğimi varsayarak (saat farkı) sizlere izlemeniz için birkaç gün vereyim. Spoiler verirken bokunu çıkarmak istemiyorum çünkü. Birkaç gün sonra SOA yazısı elinizde bebeyim. SOA nedir bilmeyenlere de bu 7 sezonu izlemeleri için birkaç gün veriyorum. Karşıma izlemeden çıkmayın.

7 Aralık 2014 Pazar

Gerginlik

OKUL BİTİYOR LAN! Sakinleşmem gerek. Hem de en acilinden. İnanamıyorum bu hafta resmen en son derse gireceğim ve her şey bitecek. Yapmam gereken tonla iş var. Geri dönüş için hazırlıklar var. Geri dönüş için kendimi hazırlamam var. Ciddi ciddi daha uzun sürmesini beklemişim demek ki. Onca emeğin ardından çok çabuk geçti bu bir yıl.


Ama mükemmel oldu be Corç! En harika yıl.


Bir ara da yeni yılda yapmak istediklerim ile bu yılın karşılaştırmasını yapsam hiç fena olmaz, değil mi gençler?


Bir de bir ricam var: Son günlerim pek yoğun (hala elimde bir çeviri var) ve pek yorucu (madden, manen) geçmekte olduğu için her facebookta gördüğünüzde "Eeee nabıyosun, az kaldı, dönüş ne zaman" temalı sorularınızı sormayın artık. Gerildikçe geriliyorum.

Not: Uslu çocuk olduysanız hedayeniz hazır. Artık bu saatten sonra mesaj atmanız ne yazık ki sizi hediye listesine sokmayacak. Sorry not sorry.

30 Kasım 2014 Pazar

Kötünün Kötüsü

Herhalde en kötü oda arkadaşım, şuan odada bulunan olsa gerek. Yarmagül gibi bir kız olmasının yanında aşırı derecede pasaklı olması, bazı arkadaşların dediği ve ciddi olarak katıldığım o "götünü attıra attıra yürümesi", sürekli tepeden bakması, sürekli benden rahatsız olmuşçasına bir ifade ile etrafta gezinmesi, sanki odadaki iğrenç varlık benmişim gibi triplere girmesi... Offff of.. Say say bitmiyor.

Bir de karı sürekli temizmiş gibi tribe girmiyor mu? Etrafta insanlara karşı sürekli bir temizlik muhabbeti, sürekli bir örnek insan ifadesi. 


Bir kere odaya bir kağıt geldi "Lütfen odanızda bulaşık tutmayınız" diye. Ben de kağıdı alıp kızın dağ gibi biriktirdiği bulaşıkların üzerine koydum. Kız kağıdı bulaşıkların altına koydu. Öyle duruyor kağıt bir aydır bulaşıkların altında. 

Kız odaya kustu, onun üzerine çamaşır suyunu döktü ve havalandırmadan bastı gitti, ölüyordum o iğrençlikten az daha o gün. 


Bir kere bile odayı süpürmedi, bir kere bile çöpü dışarı çıkarmadı. En başından uyardım ben onu, ilk geldiği günlerde. Bu çöp çıkacak bu oda her hafta süpürülecek diye. Tın... Yatak toplamak hak getire zaten. Bütün kıyafetleri dağ gibi yığılı sandalyesinde. İçki şişeleri, bulaşıklar, çer çöp... 

Bir de tuvalette makyajını yapıyor, gören der kaçak kat çıkmış, inşaat alanı gibi ortalık. O bronzerlar, o pudralar, bu sefer de tuvaleti bok götürtüyor.

Bir de sürekli uyuyor. Ben kendimi çok uyuyorum diye sıkıyorum, yoook bundan sonra tövbeler tövbesi. Ben çok uyumuyorum arkadaş! Kız gece saat 12' de uyuyor, sabah 9' a kadar. Sonra okuldan geliyor 2' de ve akşam 7' ye kadar tekrar uyuyor. O 2 ile 7 arası saatte ben odadayken perdeleri kapatıyor, benden ses çıkınca da oflayıp pofluyor. Lambayı açında bir hışım götünü dönüp yorganını kafasına falan çekiyor. Hele bir de ben odadayken kendi dışarı çıkacağı zaman lambayı kapatmasına ve odayı kilitlemesi var ki hiçbir anlam veremiyorum zaten.

Bir ay kaldı. Son bir ay.

18 Kasım 2014 Salı

Kardeşlik

Etrafta hep vardır arkadaşına "Kardeşim" diyen tiplerden. Ama öyle böyle sevmez o adamı, yere göğe koyamaz. Sorsan iyi gününde, kötü gününde her daim yanında olmuştur, her daim arka çıkmıştır. Eğer etrafınızda bu tanıma uyan kimse yoksa bu kişi muhtemelen sizsiniz.


Neyse, bu dostluk, çoğu zaman işte o kardeşlik ile karıştırılıyor ya ona yanıyorum ben. İnsanların o yüzden, arkadaşlarına "Kardeşim" demesini samimi bulamıyorum. Kardeşlik bambaşka bir şey, umarım herkes yaşar o duyguyu. Dostluk da apayrı. Ama ikisini karıştırmayın be arkadaşım! Valla, değmez. 

Kardeşlik neden farklıdır biliyor musun? Kardeşinle aynı anadan babadan gelmişsindir, aynı evde büyümüş, aynı evde kavga etmişsindir. "Kardeşim" dediğin arkadaşınla kavga etmemişsindir, aynı evde büyümemişsinizdir, bakış açınız farklıdır o yüzden her ne olursa olsun. O kardeşim dediğin adam seni hiç beklemediğin bir noktada kafasında yadırgıyor, illa ki yapacak, insanoğlu. Ama kardeşin senin ne demek istediğini, neye kafanı taktığını bilir, zira aynı düşünmese bile neden bu şekilde düşündüğünü anlar. Direkt suratına "gerizekalı mısın" diyebiliyor, kırılıp üzülmeyeceğini bilerek.


Kardeşim dediğin insanla daha demin dediğim gibi çok tartışmamışsındır. Tartıştığın insan için orada burada "Kardeşim dedim bana neler etti" mottolu şeyler söylersin. Ama esas kardeşin ile milyon kere kavga edip milyon kere barışmışsındır. Başka seçeneğin yoktur zaten, o anlaşmazlıklar çözülmelidir. Normaldir yani kardeşin ile kavga etmek. Kardeşler kavga eder, sert konuşur, ama küs kalmazlar. Yani çoğu zaman...

İşte en basitinden sırf bu sebeple bile kimseye kardeşim, ağabeyim, bacım, ablam demek yavan geliyor. Bir yerde patlıyor o "kardeşlikler". Ayrıca köküne kıran mı girdi kelimelerin? Dostum de, olmadı can dostum de! Arkadaşım de amk, mellon de!!! Arkadaş kelimesini ota boka kullanmazsak (facebook'taki arkadaşlar kısmı gibi), anlamını boşaltmazsak eğer o kelimenin, kavram karmaşası yaşamayız.


15 Kasım 2014 Cumartesi

Romantik Komedi Telaşı


Bazen insan izleyecek no brainer filmler arıyor. Bazı filmler var ki tek varlığı insanları uyutmak. Hiçbir anlamı olmayan, hiçbir yere varamayan meselelerden insanları vurmaya çalışan acayip yatırımlar bunlar. Geçen gün birini daha izledim. Bu filmlerin en kötü tarafı, bir şekilde merak uyandırmaları. Dünyanın muhtemelen en gereksiz filmleri, farkındayım. İzlemeden duramıyor insan, çekirdek çitler gibi.

Bir de hep aynı adamlar oynuyor bu filmlerde. Ya da birbirine çok benzeyen tipten adamlar. Kızlar hep bol pastel renkli etekler giyiyor. Erkeklerin saçları hep yapılı falan.


Bu filmlerde esas dikkatimi çeken manyaklık, bu filmdeki elemanların sürekli bir yerlere koşturmaları. Yok böyle bir şey arkadaş. Sürekli bir aktivite, sürekli bir hareket. Bir kahve alıyorlar, bir sanat galerisine gidiyorlar, bir parkta yürüyorlar, bir diner' da yemek siparişi veriyorlar, bir yüncüde, bir kürkçüde, bir alışverişte, bir kitapçıda, bir biblocuda, bir küçükler ligi beyzbol maçında, o olmadı bir kızlar futbol takımı antremanında, ya da güreşen çocuklar eşliğinde, bir bando, bir koro, bir dans sınıfı, bir sinema, mutlaka sinema ama, bir müzede, bir barda, birinin evinde partide, yabancı birinin havuzunda, bir düğünde, bir sahilde, bir dağ kulübesinde, birkaç hava alanında offf uzaaaaaaaar gider bu liste.


Mesele şu olsa gerek. "Filmde bir bok yok, bari ortam değişelim sürekli bir şey sansın insanlar." Başka açıklaması olamaz.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Arkadaşlık Bloklaması

Herkesin hayatında vardır bir dönem, ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağı insanlar ile aynı ortama girdiği. Muhtemelen iş arkadaşındır o kişi. Çok şükür öyle bir gerginliğim yok benim. Yaşasın Freelancer'lık!!!


Neyse iki saniyede kendimi gazladım. Benim iş yerinde öyle acayip arkadaşlarım olmayabilir ama çok şükür hemen hemen her yerde beşer onar karşılaştığım insanlar var. Her ne hikmetse çok iyi arkadaş olabileceğime inandığım insanlar tarafından göz ardı edilme gibi bir özelliğim var. Gerçi düşündüm de iyi anlaşacağımı düşünmediğim insanlarla da bu durumu yaşıyorum. Ama tabii onlar bu kadar koymuyor.


Esasen ağrıma giden, değer verdiğim insanlardan karşılık görememek. Niye yani? Ne kötülüğümü gördün mesela? Niye bu kadar karşısın? Seni bu kadar çok görmek isteyen ya da seninle konuşmak için gün sayan kişiye neden bir beş dakika ayıramıyorsun? Veya neden dangır dungur cevap veriyorsun? Tamam direkt olarak kimse zaten "arkadaşım olamazsın" demiyor, o yaşı geçeli oldu bir yirmi yıl. Ama o hal ve hareketler, o konuşma tarzı, o tavır... Yemin ederim yolun orasında ağzıma sıç, daha az üzülürüm. Keşke insanlara, onların bana gösterdiği alaka ile eşdeğer bir alaka gösterebilsem. Her şey çok farklı olurdu.


Şu hayatta alışamayacağım bir durum varsa o da budur zannımca: Arkadaş olarak düşündüğüm insanların s*kinde bile olmamak...

9 Kasım 2014 Pazar

Odaklanmak

Son zamanlarda dikkatimi toparlayabilmek için günler geceler geçmesi gerekir oldu. Zaten buraya geldiğimden beri bu Amerikalıların dillerinden düşüremediği "procrastination" olayının kitabını yazar oldum. Artık buranın havasından mıdır suyundan mıdır nedir?


Tabii her insanın farklı bir yapısı var, herkeste işe yarar mı bilemem ama size benim odaklanmamı sağlayan şeyleri yazmak istedim. İşiniz düşerse denemekten çekinmeyin.

1. Kahve

Ne zaman sütlü bir kahve içsem dikkatimin %70' ini toplamış oluyorum zaten. Eskiden Türk kahvesi de içerdim ama son zamanlarda fark ettim ki Türk kahvesi içtiğim günlerde çevirdiğim sayfa sayısı, normal kahve içtiğim günlerdeki sayfa sayılarından çok daha az. E tabii araya fal giriyor, faldan çıkanlara kafa yorma giriyor dikkat mikkat kalmıyor tabii.


Damla sakızlı kahveleri öneririm.

2. Saat

Günün hangi saatinde daha fazla odaklanabiliyorsak o saate abanacağız. Benim için gündüz 08-10 arası, akşam 18-20 arası ve 02-05 arası mükemmel. Geri kalanı tırt. Herkeste vardır bir saat çok iyi işleyen.


Özellikle akşam 18-20 arası üç günlük işi bitirebildiğim görülmüştür.

3. Liste

Bazı insan üstü yaratıklar her saat ne yapacaklarını yazıyor, hiç öyle olamadım malesef. Ama ufak bir not defterim var "Markete git", "Çeviriyi bitir", "Blog'a yazı koy" diye şeyler yazdığım. Yanına tik attığım zaman duyduğum hazzı tarif etmem mümkün değil. O yüzden liste de en önemli tavsiyelerden.


Sırf tik atmak için madde uydurduğum da doğrudur.

4. Açlık

Bu işte size yarar mı bilmiyorum. Ama ben aç karnına süper odaklandığımı fark ettim. Herhalde çocuklukta "Yemekten önce ödevi bitirirsen akşama gezmeye gideriz" diye gaza getirmelerinden kaynaklanıyor. Yeter ki iş bitince yiyecek bir şeyiniz olduğundan emin olun.


Bu da zaten benim neden 18-20 arası iş yapabildiğimi gösteriyor.

5. Hareket

Bunu da son zamanlarda aldığım dambıllara borçluyum. Masa başında az biraz hareket tüm dikkati toplamada birebir. Çünkü işi bitirmeden daha zor bir şey varsa o da vücudu çalıştırmaya zorlamak olsa gerek.


Kol kası yapmak da cabası.

Her türlü önerilerinize açığım dikkat toplama ile alakalı. Akıl akıldan üstündür.

Alın bu da kedi:


3 Kasım 2014 Pazartesi

Halloween

Ve sonunda bitti Halloween çılgınlığı. Bu insanlar manyak arkadaş! Hem de ne manyak! Yüzlerce dolar harcıyorlar bir kostüm için. Sürekli partiler, sürekli bir eğlence valla manyak bu Amerikalılar. Hele böyle vakitleri hiç boşa harcamıyorlar. Bana kalsaydı ben evde oturur Halloween filmleri izlerdim, keyfime bakardım, hiç olmadı Halloween vakti yapılan büyü vb. şeyleri okurdum internetten. Ama ille o karnavala gidilecek! Görülmesi gerek. Hakikatten de muhteşemdi, yağmura kadar...


Şimdi hakkını verelim, adamların inancı, geleneği bu sonuçta ve çok da güzel altından kalkıyorlar. Bir tane bile "Ay neden giyiyorlar bunları", "Aman dün efendi adamdı bugün gitmiş kostüm giymiş" diyen bir hırbo görmedim. Bizde herkes her bayram için bir fikir sahibi. Aman kurban bayramı aslında ne kadar vahşiymiş, aman ille cumhuriyet kutlanmalı mıymış. Ulan gavat! Gelenek! Bayram! 

Neyse boş konuşan çok adam var bu vakitler, sürekli dikkatimi çeker oldu. O da ayrı bir yazı konusu zaten.


Ben bu olaya çok sıcak bakmıyordum ne yalan söyleyeyim. İşin ucuzuna kaçmak istedim. Kıyafete para vermek istemedim, çok hazırlık yapmadım o yüzden. Ama daha fazla para harcamadığıma pişman oldum cidden. (Merak edeneler için Star Trek' ten Uhura oldum) O emeği, o kıyafetleri gördükçe nasıl heveslendim anlatamam! Adamların yaptığı hiçbir şey saçma değildi. Hiçbir şey özenti değildi. Çatır çatır geleneklerine sahip çıkıyor adamlar, çok takdir ettim. Google' dan arattım, tam 500 bin kişi gitmiş karnavala. Beş yüz bin, dile kolay! 

Amerika' da Halloween vaktine denk gelirsem bir daha diye aklımda kalan bir kaç nokta var, yazayım onları hemen:

1. Paraya kıyıp adam gibi bir kostüm ve makyaj şart! Ucuzuna kaçılmıyor.
2. Taksi işini önceden ayarlamak gerek, zira Amerikalılar bayramları sokaklara dökülüp trafiği felç ediyorlar.
3. Şeker şart!
4. Orijinal olmak şart değil ama kendi ayrıntını katman hiç de fena bir fikir değil. 
5. Grup olarak kıyafet seçenler çooooook daha fazla dikkat çekiyor ve beğeniliyorlar. Tek başına giyineceğine arkadaşlarınla takım ol. 


Not: Resim çeken arkadaşlardan resimleri toplarsam instagram'a koyarım.

20 Ekim 2014 Pazartesi

Aydınlanma

Geçen bunca vakit ne oldu nasıl olduysa, bir türlü bir yazı yazmak için kafamı toparlayamadım. O yüzden kusura bakmayın. Bir ara geçenlerde kafam güzelken aklıma harika bir yazı fikri gelmişti ama ayıkınca gitti tabii o fikirler. 


Cumartesi günü tam öğlen 12:30' da bir dersim var. Hoca, nasıl menajer olunur onu anlatıyor. Sınıfta bir sürü yeni insan var daha konuyla alakası olmayan tabii. Bu arada son döneme girdiğime hala inanamıyorum! Resmen okul bitiyor Aralık' ta. 


Cumartesi kalıp derse gitmek bana çok ağır geliyor. Sebebinin gittiğimiz o malum dershaneler olduğuna eminim. Lise sondan itibaren hiçbir hafta sonu eğitim ile ilgili bir mekana gitmek istemedim. Yok dil kursuymuş yok bilmem neymiş... Boğazıma basıyorlar resmen.

Tamam, en azından bu sefer konu güzel, istediğim şeyleri öğreniyorum. Hele daha üç ders oldu ama kimlerle tanıştık kimlerle konuştuk tek tek ifade etmek mümkün bile değil. Hocamız Music Biz alanında epey adı geçen bir insan. 

Perşembe günleri de eskiden ders aldığım bir hocadan ikinci dersi aldım. Pazarlama dersi. Bu aralar feci kafayı takmıştım zaten pazarlama derslerine. Yurttan ayrılan arkadaşlardan bütün kitapları topladım, tek tek okuyorum. Bu hoca da bir kitap yazmış, akıllara zarar. Her satırını tek tek okuyup sindirmek gerek.


Dersler dışında uğraştığım pek bir şey kalmadı. Gelirken ne getireceğime karar vermek, arkadaşlarla vakit geçirmek ve son günleri dolu dolu yaşamak dışında yapacağım bir şey yok.

Şaka maka bitiyor lan! İki yıl uğraştım bunun için. Vay anasını...


8 Ekim 2014 Çarşamba

Urban Outfitters Hastalığı

İnkar etmenin alemi yok, bu hastalığa tutuldum. Urban Outfitters nedir bilmeyenleriniz için anlatıyorum. Urban Outfitters, Amerika' da hipsterların yere göğe sığdıramadığı bir mağaza. Hipsterların tercih edeceği kılık, kıyafet, aksesuar, ev eşyaları, makyaj malzemeleri, saç bakım ürünleri, abur cubur her şey var. Bir dükkana girip saatlerinizi harcayabilirsiniz. Adamlar her türlü ıvır zıvırı bir arada satıyor ki bence mükemmel bir şey. Biraz Beğendik gibi düşün, ama hipster olanı. Sattıkları çoğu şey kendi markaları, ama bir sürü şey sattıkları için türlü türlü markaları da görebiliyorsunuz. 

Şöyle adam gibi param olsa, resmen bütün gardırobumu buradan döşer, bütün evimi buradan dizerdim. O derece hastasıyım. Adamların sattıkları her şey mi güzel olur yarabbi? 

Bu aralar mesela kitaplarına taktım. Çok manyak kitapları var. Edebi değeri olmayan ne varsa satıyorlar bu aralar gerçi. Her yerde bulamayacağın şeyler: Büyü kitabı bile vardı amk. (Evet aldım.)

Ama her güzel şeyin bir kusuru olduğu gibi, bunun da kusuru fiyatları. Çoooook ama çok pahalı her şey. Bir seferde üçten fazla şey alıp çıktığım olmadı hiç. Malumunuz burada feci fakirim ben. Ancak bakıp bakıp iç geçiriyorum. Çok şükür ki bakmak bedave. Beğendiğim her şeyin bir listesini çıkarıyorum. Olur da indirime girerse diye. Girdiği de oluyor, o zaman çok ucuz olmasa da güzel bir fiyata harika şeyler bulabiliyorsunuz.

Benim genelde yaptığım, beğendiğim şeyleri amazon' da aratmak. Mesela Polaroid makinamı bu mağazada beğenmiş ama amazon'da yarı fiyatına almıştım. Muhtemelen plakçaları (ilk resimde görmüş olduğunuz) da aynı şekilde alacağım. Zira dükkanda 140 doları buluyor ama internetten alınca 80 dolar gibi bir fiyat. Tabii bu yöntem her zaman işe yaramıyor. Kendi markası olan şeyleri bulamıyorum doğal olarak. Takılar tokalar, üst baş, ne bulduysan o fiyata.  Özellikle zaten oraya takı almak için gidilir (bana göre). Set halinde yüzükleri, küpeleri, hiçbir yerde bulamayacağın türden şeyler. Mükemmel ötesi ya, tarifi mümkün değil. Elimi attığım her şeye iç geçiriyorum.

Sonra da diyorum ki parasızlığın gözü kör olsun!


29 Eylül 2014 Pazartesi

Ondan Bundan Vol.10

Bu ay için blog ile alakalı bir çok dahiyane fikrim vardı. Ama mucizevi bir şey oldu ve inanılmaz hareketli bir sosyal hayatım oldu (en azından benim için). O yüzden blog nanay...

Bu ay yurttan bir sürü insan ayrıldı. Bildiğin yaprak dökümü... Emily gitti, Kolombiyalı gitti, Cihan gitti (adam bir anda "ben gidiyorum" dedi ve gitti la), oda arkadaşım gitti, gitti de gitti.

İki hafta boyunca yurtta gık çıkmıyordu. Ama işin eğlencesi burada zaten. İki hafta tatilimiz vardı. Gezmenin tozmanın, yemenin içmenin bokunu çıkardık ufak bir kadro olarak. 

Yaprak dökümü diyorum ya, burası Los Angeles, burada kış olmuyor beybi. Eğer yaprak döküyorsa bir ağaç öbür hafta tekrar çiçek açıyor. Bunu unutmamak gerek. Bir sürü insan gitti ama yerine yenileri geldi. Malumunuz çoğu insan refleks midir nedir, sonbaharda okula başlama eğiliminde. Şuan inanır mısın, yurt, tıklım tıkış dolu! Resmen bu haftasonu, Hillside' da gördüğüm en büyük kalabalığı gördüm.

Yeni gelenler gene aynı dengede, bol bol Brezilyalı (nahlet), Türk (meh), İspanyol (yeni oda arkadaşı), İtalyan, Japon. Enteresan olarak bir tane Hintli bir kız var. Ben en başta kızı asosyal ve inek bir tip olarak bekliyordum ama kız bomba bir şey çıktı. Yeni gelen herkes eğlenceli.

Tabii bunlar cicim ayları, iki hafta sonra görürüm kankalıklarını. Ama dediğimiz her şeye evet diyorlar. Şuraya gidiyoruz diyosun peşinden geliyorlar. Bunu yiyeceğiz diyorsun onu yiyorlar. Hanımağalığın tadını çıkarmaktayım.



Üstüne bir de çeviri geldi. Oh mis. Üç aydır gelmiyordu çeviri, malumunuz yaz... Ölü mevsim bizim için.

Bir de ikidir, oturma odasında yayılan yabancıları görüyoruz. Adam gelmiş dayamış eşyasını masalara koltuklara bildiğin götünü devirmiş yatıyor! Kimsin, nasıl geldin? Kem, küm. Hayır, bir de bunlar yakaladıklarımız. Nereden bu cesareti almışlar, kim demiş, gidin oraya serin postu diye bilemiyoruz. İz üstündeyiz ama.

Son olarak da Lily (eski oda arkadaşım -çılgın-) aradı bugün, yerleşmiş Irvine' e. Gelecekmiş önümüzdeki hafta araba kiralayıp. Parti o zaman başlar... Beybi.

Kolay gelsin beybililer... (Beybiliboy karikatürünü aradım aşağıdaki şey çıktı.)