bayram haftası film çelıncı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bayram haftası film çelıncı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2014 Pazar

Bayram Haftası Film Maratonu 1. Gün

Veeee karşınızda yeni bir bayram haftası film maratonu!!! İlk gün gayet güzel geçti, gayet sakin, rahat. Zaten ihtiyacım vardı kafa dinlemeye, çok fazla analize gerek kalmadan sakin sakin film izlemeye. İlk günün filmleri Clash of the Titans ve Wrath of the Titans idi. Evet ben bunları izlememiştim. Bir kere televizyonda birine denk geldim ama ya çok kalabalıktı izleyemedim, ya da araya başka bir şey girdi dikkatim dağıldı. Oturup adam gibi izlemeye hiç vaktim olmadı bir türlü. 

Clash of the Titans' ın başındaki o nebulalar ne güzel yav. Filmde en beğendiğim sahnelerden birisi oldu. Ayrıca ben bu filmi neden izlememişim diyorum ama sanırım nedenini biliyorum. Ulan o baş roldeki kıymık yok mu o kıymık! Mal herifin teki. Hiç sevmem. Ondan izlememişim. Ama filmde epey adam vardı. Bir nevi King Arthur (o yazının da kıymetini bilemediniz hiç).
Mads Mikkelsen gene yakarım ulan burayı modunda. Bir de bir adam var hep Yunanı oynayan, 300' ün yenisinde de vardı. Baktım adına Hans Matheson imiş. Adamın tek rolü var: Yunan. Skins elemanları vardı (Effy ile ağabeyi), Liam Cunningham varıdı, her bir şey varıdı... Favori karakterim Mads abiye rağmen o Cin idi. Ulan ne güzel yapmışlar o cinleri. Bir bu cinler bir de Noah'taki melekler. İkisi de mükemmel olmuş idi. Cadılar da iyiydi. Hele arkada durup önde duranın her sözünü tekrarlayan askfjşlsh.

Wrath of the Titans da o kadar ahım şahım bir film değildi gençler. Ama gideri var. Neden? Rosamund Pike bebeğim! Güzel bir Andromeda olmuş. Zira ilkini pek de gözüm tutmamıştı. Ayrıca o Kronos nedir kuzum? Bir an Sauron geldi sandım. Filmin sonunda ilk filmdeki "cockblocker" Draco (Mads) olmadığından Andromeda' ya yazabildi sonunda esas oğlan. Bir an bekledim ama sonlara doğru bunlar konuşurken Mads abinin çatırt diye tokatı yapıştırmasını... Aynı ilk filmde olduğu gibi.

Yalnız iki filmi de izlerken aklım ister istemez Persona' ya gidiyor (bir oyun). Bütün personaların isimleri kutsal yaratıklardan geliyordu, bir de Tartarus vardı tüm iblisleri bulup öldüreceğin. Neyse işte.

Bütün kadronun Britanya vatandaşı olma zorunluluğu olan başka filmlerde görüşmek üzere efenim. Bak hatta güzel fikir. Bir liste yapabilirim bunun ile ilgili. Takipte kalınız.

24 Temmuz 2014 Perşembe

Bayram Haftası Film Maratonu

İstek üzerine artık maraton diye anıyoruz arkadaşlar! Teşekkürler.


Ben dedim ya size garanti bir işim çıkar o haftasonuna diye. Bilin bakalım ne işim çıktı? San Francisco!!! 


Ben de ona göre bir liste hazırladım. Vatana millete hayırlı olsun. Divergent' ı da ekleyecektim ama ben muhtemelen bu akşam gömerim o filmi. Bir yorum yazarım sonrasında... Nays.

26 Temmuz
Clash of the Titans
Wrath of the Titans
27 Temmuz
The Devil’s Violinist
The King Of Comedy
28 Temmuz
Transcendence
Attila
29 Temmuz
Reality Bites
Somewhere in Time
30 Temmuz
The Wolverine
Haunter
31 Temmuz
Hellraiser
Hellraiser II

22 Temmuz 2014 Salı

Bayram Haftası Çelıncı Vol.2

Geleneksel hale getirmeyi umduğum film çelınçlarıma kaldığım yerden devam ediyorum. Ve hatta bu Challenge olayının bir Türkçe adı olması gerektiğini düşünmeye başladım. Film Haftası desem "Uluslararası Arpa Kurdu Film Haftası" gibi düttürü bir entel isim gibi geliyor kulağa (arpa kurdu diye bir şey var mı bilmiyorum, bilmek de istemiyorum). Aklıma maraton geliyor. Bilmiyorum ne dersiniz, size bırakıyorum fikri. 



Elimde o kadar çok film birikti ki artık bir elden geçirmeliyim. Nasıl olsa burada vakit bulabiliyorum öyle şeylere (şimdi böyle dedim ya garanti bir şey çıkar), o yüzden bir günde iki film izlemek gibi bir niyetim var. Ayın 26' sından 3' üne kadar devam ettirmeyi düşünüyorum. O yüzden fasten your seatbelts. Benden haber bekleyin.

17 Ekim 2013 Perşembe

Bayram Haftası Film Çelıncı 6. Gün

Bayram dediğin bu kadar uzun sürmemeli bence. Bitmiyor hacı, inatla bitmiyor.

En fazla iki gün sürmeli.

6. Günün filmi Stuart: A Life Backwards, televizyon için çekilmiş bir film olup, evsiz bir adamın gerçek hikayesine dayanmaktadır. Böyle başlayınca sıkıldın değil mi? Bir de filmi bekle. Daha çok sıkılacaksın. Kitabı harika olabilir, belki film de o kadar fena değildir ama sıkıcıydı be kardeş. Valla. İlle de izleyecem diyorsan izle. Zira son yılların en "overrated" herifi oynamakta filmde. Benedict Cucumber. Ya da öyle bir şeydi. "Hep aynı herifi oynayan İngiliz aktörler" diye bir liste yapsam (ki yapabilirim, mantıklı, evet evet bir düşüneyim) bu adam ilk sırayı alırdı.

Bundan yıllar önce Cate Blanchett her filmde her rolü oynama gibi bir iddiaya girmişti ya kendisiyle. Her delikten çıkacaktı ille de. 2010'dan sonra yerini bu kükambıra bıraktı. Her yerden bu adam çıkıyor. Her delikten.

Ve hiç hoş değil bu. Hadi gene Cate hayvan gibi bir aktris. Ama bu? Bir filmde kendisi oynadığı için o film tutsa, derim ki "helal olsun adama, uğraşıyor, bir şeyler beceriyor". Bu adam öyle değil. Kendisinin o filmde var olmaması bir şeyleri değiştirmeyecek, o film zaten onsuz da yeterince tutacakken - kısacası cepteki filmlerde oynayarak - ille de olaya dahil olup antipati kazanıyor. Kimse de demesin ne harika bir oyuncu diye. O adamın Sherlock' tan başka bir numarası yok. Anasının karnından 40 yaşında doğmuş ucube suratı, ortalama aksanı ve sesi ile hiçbir numarası yok. 

Filmin tek kayda değer yanı olan "genel olarak gereksiz adam" Tom Hardy de bu filmde gereksiz gereksiz durmakta. Her ne kadar classmate'lerinin arasında bir numara bir oyuncu olsa da yine bir antipatisi var. Bu adamın gereksizliği, her filmde aynı olan "tüm dağları ben yarattım, elmacık kemiklerim de dahil, kafanı giyotine verdirtmeden git çayımı getir, sonra çekilebilirsin"  içerikli 4 numaralı bakışı... Bilmiyorum gözünüzün önünde bir şeyler canlandı mı?

Tekrar belirteyim, lafım oyunculuğuna değil, genel duruşuna. İster istemez her filminde bu ifadeyi taşıyor. Ama yiğidi öldür hakkını ver, adam bu filmde iyi çıktı Rıza Baba.

Hikaye iyi, ama oturup filmi izlemek sıkıcı gelebilir. Kitabını alın okuyun, daha mantıklı.

Stuart'ın çamaşır makinelerine kafayı takması ve son sahnelerde söylediği şu söz epey iyiydi: İçime şeytanın girmesine izin verdim, daha sonra da çıkaramadım. Kestim, yaktım ama çıkmadı. Umursamadı. Niye umursasın ki zaten? Şeytan evsiz kalmak istemiyor.

Filmden görüntü almadım. Bu kadar.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Bayram Haftası Film Çelıncı 4. ve 5. Gün

Efenim, filmlere geçmeden önce sormak istediğim bir şeyler var. Mesaj atabilirsiniz cevapları. Uzun zamandır, o kadar uzun zamandır kendi bilgisayarım olmadı ki. Bir tane vardı 2010'da bozuldu. Babamın eskisini verdiler. Sürekli, yenisi gelsin ona yüklerim, onda bakarım, onda oynarım falan diye diye bugünlere geldim. Şimdi ne yükleyeceğimi, ne oynayacağımı hatırlamıyorum.

Oyun tavsiyesine açığım.

Ve yine filmlere gelmeden önce diyorum ki The IT Crowd izleyin. Bu bayram tatili güzel bir fırsat hepsini izlemek için.

İlk film My Own Private Idaho idi. Güzel film gerçekten ama benlik değil. Ben sıkıldım feci. Ama bu filmin güzel olmadığı anlamına gelmiyor. Dergi kapaklarının birbirleriyle konuştuğu sahne favorimdi resmen.

Eşcinsellerden gidiyorum iki gündür, Emily Blunt'ın filminde de lezbiyenler vardı. Bir de ekşide okudum, sinema tarihinde izleyicisine filmin sonunda iyi günler dileyen ilk ve tek film imiş. Hala tek mi bilemem. Enteresandı. Bu filmde oynayan oğlan öldü, o derece kıymetli yani. Biliyorum, sıkılacaksınız. Ama izlemedim olmasın, cidden izleyin.

Bir de o müzikler neydi yahu. Efsane.

Resim 4.1: Vat iz matriks

İkinci film de Before Midnight idi. İlk filmi çok sevmiştim cidden. Ama sonrasını hiç sevemedim. Ne yazık ki bu son film de baydı feci. Kadim bir söz geldi aklıma izlerken: "talking too much?" (yazar burada 06 girişli atılım ua ilişkiler öğrencilerine göndermede bulunuyor)

Hacı bunlar bunca yıl bu kadar muhabbeti nereden buluyorlar ben anlamıyorum. İnsan sürekli konuşur mu amk? Bence konuşmamalı.

Aaay filmin çekildiği yerler çok iyiymiş falan. Yaz vakti Yunanistan bu, ne kadar kötü olabilir ki zaten?

Bu film hakkındaki en açık yorumumu arkadaşın biri şurada yapmış: 

Ha bir de Julie Delpy ölmüş gömmeyi unutmuşlar. 

Ben mouse padle age of empires oynamaya devam edeyim. 

13 Ekim 2013 Pazar

Bayram Haftası Film Çelıncı 1. ve 2. Gün

Gecikmenin sebebi, blog sayfamın bu aralar çok fazla hata vermesi, yazdıklarıma ulaşamam ve yenisini yazamamamdan kaynaklı. Özürler.. Size dün verdiğim listede belirtmediğim bir nokta, filmlerin o sıra ile izlenmeyeceği idi. O yüzden de kusura bakmayın. Özür faslını geçerek ilk filmlere gelelim. Günün filmi, gelse de sinemaya gitsem diye beklediğim ama sonucunda tabii ki de gitmediğim The Lone Ranger idi.

Filmi neden merakla beklediğimi hatırlamıyorum ama. Beynime oyun oynamış olsalar gerek. Zira ne kovboy severim, ne kızıl derili, ne tren, ne toz, ne çöl ne de haydut... Hiç benlik değil bu filmler. Komikli şakalı sahneleri haricinde çok sıkıldım. Eğer siz de komikli şakalı kovboy filmi sevmez iseniz es geçebilirsiniz.

Filmin çok sevmediğim yanı var ama sevmememdeki esas sebep Rebecca karakterinin çemçük ağzı idi. Her an içinden alyen çıkabilecek gibi, farklı yerlere oynayan kaslara sahip iğrenç ötesi dudaklara sahip bir karı tarafından, aynı iğrençlikte bir karakter olmuş.

Ama ne yalan söyleyeyim, at harikaydı. Favorimdi.

Resim 1.1 ve 1.2: The At

Ayrıca Conidepin manyaklıkları da tabi filmi izlettirir, bir yere kadar.

Resim 1.3 ve 1.4: Conidep ve guşu

En sevdiğim sahnesi atlı sahneler idi.

En sevdiğim diyalog da Tonto ve John Reid arasındaki son diyalog idi. Deneme amaçlı videosunu koyuyorum, olmaz ise ertesi gün düzeltirim.



İkinci günün filmi Monsters University. Bütün film boyunca "Biz de okuduk..." demezseniz sizi tanımıyorum demektir. Canavarların bile üniversitesi bizimkilerin toplamı x 233456 idi. Eğlenceli güzel bir film işte o kadar.

Ama bazı canavarlar daha bi güzeldi sanki.

Resim 2.1 ve 2.2: Şirinlik müessesesi.

"İşinde başarılı olmak istiyorsan okulundan atılacaksın" mottolu amerikan filmlerinin bir yenisi. Hala anlamam neden böyledir... 

En sevdiğim karakter sınava girmeden bardaklar dolusu kahve içen öğrenciydi.


En sevdiğim söz de Sully' nin korkutucu suratları çalışırken Mike'ın dediği "o surat, şu surat, yeni uyanmış suratı" lafıydı. Espirili şakalı...

İki günün filmi de fena değildi. İzleyebilirsiniz, izin veriyorum.