müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2015 Salı

Ondan Bundan Vol.14

Allahım ne kadar mutluyum anlatamam. Artık başımda "ne zaman gerçek bir işe gireceksin" diyen dallama kalmadı!!! Tercümanlığı işten saymayıp, sadece sabahın köründe o trafikte milletin ağız kokusunu çekmenin tam bir iş olabileceğini düşünen akraba ve arkadaşlarımı memnun edebilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum! Herkesin içi rahat edebilir artık, benim de diğerleri gibi kafam beynim s*kilmeye başlandı.

Sabahları işe giderken hiçbir sorun yok. Herkes sakin. Ama o dönüşler? O ne lan?? Ben hayatımda bu kadar görgüsüz insanı bir arada görmedim. Dün bir adam, otobüste muavin parayı vermediğini söyleyince esas bindiği durağın iki öncesini söyledi. "Ben şurda bindim, o zaman ödedim" dedi. Herkesin gözünün içine baka baka yalan söyledi lan! Sonra da belerte belerte gözlerini bize bakıyor, niye bakıyoruz diye. Ulan gavat!!!


Bir de bana hala mantıksız gelen bütün günü masa başında öldürmek. Eeee iş bu demeyin amk kafanızı kırarım. Siz iş görmemişsiniz! İş dediğin gelir, yaparsın vakitlice ve biter! Burda bütün gün oturup ne yaptığımı bilmiyorum lan. Bu bariz iş değil. Bana "seninki iş mi evde çalışıyorsun" diyen bariz HERKES iş nedir bilmiyormuş bunu da öğrenmiş oldum.

Sana gelsin Cuma akşamından pazartesi sabahına kadar yetişmesi gereken 40 sayfa çeviri, ben o zaman göreyim senin işini... Gavat.


Çok gavat dedim, ama hak ettiler.

Patronlar benim dinlediğim müziği ve bu müziğin herhangi bir konserini nasıl aşağılıyorlar anlatamam. Ama "tuzlayayım da kokma" denir ya. Kendi çalıştığı sanatçılar daha kafa s*ken cinsten. Ağabeyimin dediği gibi "Beyin s*kmenin adı müzik olmuş." Aman işte Beyaz Türkler ve entel dantel bok gibi sanatçıları... 

İşte bu yüzdendir ki günün geri kalanında METAAAAL diye gezer oldum. Aşağıda bana katılabilirsiniz:

16 Ağustos 2015 Pazar

Müzik Dünyasından Gereksiz Haberler

Daha demin can sıkıntısından bazı sitelere bakayım dedim. Bazılarını sizinle paylaşmaya karar verdim. Tabii başlığa rağmen bu yazıyı okumaya çalışan arkadaşları da ayrıca tebrik eder, gözlerinden öperim. 

Thom Yorke 23 yıllık sevgilisinden ayrılmış. 23 yıllık sevgili nasıl oluyor ulan? Nikahlı olmadığına emin misin? Baksaydın bir yerlere belki saklamıştır kadın nikahı? Bir de 2 tane çocuk yapmışsın. Hala sevgilim hala partnerim... Böyle deyince boyunuz mu uzuyor ne oluyor? Adeta bir Ayşe Arman... Bu İngilizlerin acayip halleri öldürüyor beni. Ya gider 17 yaşında nişanlanır hemen evlenir ya da gider 2 çocuk yaptığı 20 yıllık karısına "partnerim o benim, sevgiliyiz biz" der. 


Skrillex ve Diplo, Arcade Fire' ın solisti ile albüm yapacak kadar materyal toplamış. Benim de aklıma hemen şu soru geldi: Diplo kim lan? Youtube' dan aratınca karşıma Bart Baker' ın parodileri geliyor. Ve hatta hemen atayım. 



Bart Baker' ın en iyi işi değil kesinlikle... 

Bir ara bir yerde "world music" denilen terim ile alay eden bir cengaverin harika bir listesi geçmişti. Aradım ama bulamadım, eğer bulursam sizin için o listeyi paylaşırım burada. Adam "Americana", "Brit" diyorsun da diğerlerini niye world music deyip geçiyorsun ey gavat, diyordu müzik endüstrisine. Aslan parçası...



mic.com diye bir site var. Ergen feministlerin yürüttüğü bir site. Feminizm veya eşitlikçilik ile bir alıp veremediğim yok. Ama bu site feminizmi Kardashian' lar, Taylor Swift ve bunların ekürileri ile destekliyor. Böyle bir mantıksızlık daha görmedim. Siteye göz atarsanız ne dediğimi anlarsınız. 

İnsanların tüm yazıları şöyle ilerliyor: Eşitlikçilik, kültürel normların yıkımları, Kardashian götü, daha fazla feminizm, hiç kimseye bir yararı olmamış gereksiz bir ünlünün eşitlik üzerine sözleri, biraz daha Kardashian götü, biraz Bruce Jenner suratı, daha fazla eşitlikçilik...

Sizin yapacağınız işi s*keyim...
Bu kadar. Dağılabilirsiniz.


23 Mayıs 2015 Cumartesi

Ayın 16 Şarkısı

Bu ay sizlerle farklı bir şey paylaşmak istedim. Şimdi biliyorsunuz, geçen ay en çok dinlediğim şarkılar arasında Faun' dan bir parça vardı. Ama benim bünyem bir ay tek bir folk grubu şarkısı dinlemekle duracak bir bünye değil. Folk şarkıları bünyemden atmak aylar alıyor. O yüzden size bu ay sadece Folk gruplardan şarkılar paylaşacağım. Afiyet olsun.

1. Ensiferum - Eternal Wait

2. Faun - Tanz Mit Mir

Bu şarkı normalde daha uzun. Ama uzun halinin klibi yok. Çok fazla klipsiz şarkı var, o yüzden değişik olanı koymak istedim.

3. Omnia - Fee Ra Huri

4. Ensiferum - One More Magic Potion

5. Die Irrlichter - Black And Gray

6. Skyforger - Gatavs Biju Karavīrs

7. Estampie - Disse Mi

8. Die Irrlichter - Wassernann

Bu grubun düzgün kayıtlarına ulaşmak bile çok güç. İşte Spotify olsaydı... Neyse.

9. Ensiferum - Smoking Ruins

10. Clannad - Siobhan Di Dhuibhir

11. Schandmaul - Willst Du

12. Garmarna - Vedergällningen

13. Jon Faukstad - Finngjenta, Vals

14. Kalende Maya - Villemann Og Magnhild

15. Valravn - Seersken

16. Faun - Des Wassermanns Weib

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Kaçırılan Klipler

Çok fazla klip izlediğim söylenemez, televizyona çok fazla bakmıyorum. İnternetten de radyo diye bir şey var - SPOTIFY- oradan dinliyorum ne dinleyeceksem. Ama geçen aklıma takıldı, severek dinlediğim bazı şarkıların kliplerini aramak geldi içimden. Nasıl yönetmenlerle çalışmışlar bilmek istedim. Şimdi de sizlerle onu paylaşıyorum:

TV On The Radio, “Happy Idiot”

Danny Jelinek tarafından yönetilmiş. Doktor Who' dan tanıdığımız Karen Gillan var klipte. Ben bu şarkıyı dinlerken "tam araba şarkısı" diye dinlerdim yalnız.

Ariel Pink, “Picture Me Gone”

İnsanlar manyak. Bunun yönetmeni de Grant Singer.

Perfume Genius, “Queen”

Cody Critcheloe tarafından yönetilmiş.

Tweedy, “Low Key”

Bu enteresan işte. Nick Offerman yönetmiş. Holivud abileri var. Bu kadar az izlenmesine çok şaşırdım.

Spoon, “Do You”

Fark ettiğiniz üzere, geçen yılın en ağır teması arabalarda kafayı kıranlarmış. Yine de azraille satranç olayını aşmış olmalarından dolayı çok memnunum. Yaşasın ecnebiler. Hiro Murai, bu klibin yönetmeni, geçen yıl bir sürü başarılı işe imza atmıştı bu arada.

BONUS: Too Many Cooks (Beyin yakar)


Uyarmadı demeyin.


13 Ocak 2015 Salı

Ondan Bundan Vol.11

Yeni yılın ilk ondan bundan muhabbetini yapabildim sonunda. Blog ile ilgili düşüncelerim var ne zamandır. Bu yıl onları gerçekleştirmek için biraz daha fazla çaba göstermem gerekecek. Ama blog ile ilgili hiçbir şeyi zorla yapmıyorum, o yüzden sorun olacağını sanmam. 


Listelere daha fazla abanmam gerektiği söylendi bir ara o yüzden listelere odaklanıyorum bu yıl. Her ay 'Ayın 5 şarkısı' diye bir liste yapmak var kafamda. Ama bu liste yeni çıkan şarkılardan oluşmayacak tabii ki. En nefret ettiğim şey yemeden içmeden kesilip millete ilk çıkan şarkıları paylaşmak olur zira. Ben o anki ruh halime göre, kafama göre iş yapmayı sevdiğim için bu liste de haleti ruhiyemi içerecek. Spotify kullandırmaya alıştıramadığım için size hala, bir başka şekilde paylaşacağım şarkıları.


Bir diğer liste de her ay yapmayı hedeflediğim sevdiğim, sevmediğim şeyler listesi. O ay en çok ne gitmiş, o ay en çok neyden nefret edilmiş onları yazacağım. Bakalım ne kadar aynı kanaldan gidiyoruz sizlerle. 


Geçen gün Nedjima' da otururken abimin bir arkadaşı geldi. Adam nasıl bir sevgili istediğini sıraladı. Güzel olacakmış, akademik başarıları olacakmış, felsefeden anlayacakmış, faşist olmayacakmış, ayrımcılık yapmayacakmış, elemanla siyasi tartışmalara girebilecekmiş. Daha uzundu aslında liste, bir yerden sonra dinlemeyi kestim. O arkadaşa da sipariş usulü sevgili arayışında başarılar diliyorum. Umarım aradığını bulur.


5 Eylül 2014 Cuma

İstanbullu Gruplara Alternatif Şarkı Sözleri

Ekşicilere rağmen İstanbulluları bombardımana tutma fikrini beğenen arkadaşlarıma selam olsun. Onlardır ki istediler bir başka yazı "Istanbullu gruplar" hakkında. Ben de önceki yazıdan biraz bahsettiğim bir konudan gireceğim. 

Bu dersimizde İstanbul çıkışlı grupların şarkı sözlerini ele alacağız gençler. Grubunuzu kurdunuz. Sıra şarkılara geldi. Nasıl şarkı yazmalısınız? İstanbullu gruplar nasıl şarkı yazar? Başlamadan önce unutmayın. Beyzadelik şart!


Kural 1: Ne yaparsanız yapın, mutlaka ama mutlaka bir şarkınızda Istanbul deyin. Çok alakasız bir yerden gelse de (mesela "Bir ben miydim uğruna yanan aşkının, Istanbul şahit bu alçak yangının") mutlaka bağlayın İstanbul' u bir yerine o şarkı sözünün. İstanbul şahit olsun, İstanbul sebep olsun, İstanbul dövsün, sövsün, sevsin, üçüncü tekerlek olarak mutlaka ilişkinde bulunsun. Gören desin ki ilişkin İstanbul' la. Karşıdaki yalan dolan, sen esas onu istiyorsun. Rimelleri falan aksın İstanbul'un.

Kural 2: Bol bol "Ben" deyin. Ben kelimesini bir şarkıda 10' dan az kullanan grup İstanbullu olamaz çünkü. Eğer kelimeyi kullanamıyorsanız da sorun değil. Tekil şahıs eki olan -m harfini hayvan gibi vurgulayacaksınız. DöndüMMM, geldiMMM, bildiMMMMMMM. BENNNNNNN BENNN! BANA SORACAKSINIZ.


Kural 3: Kibar konuşun. Hiçbir İstanbullu "Beni bu işe alıştıran senin yavşak enişten" diye şarkı sözü yazmaz. Ayrıca kelimeleri de kıra kıra söyleyeceksiniz. Yapacağım değil yapıcaaam diyeceksiniz. Bütün memlekete örnek oluyorsunuz konuşmanızla çünkü. Locanın lokumlarını lokma lokma yiyeceksiniz, değil demeyeceksiniz diil diyeceksiniz. Bedava diksiyon dersi "vericeksiniz". Bir Istanbullu grup olarak asli göreviniz budur.

Kural 4: Şarkının konusunu kesinlikle ortaya koymayacaksınız. İsteyen istediği yere çekebilecek. Dansöz gibi kıvıracaksınız. "Şair burada kime sesleniyor" diye soracak insanlar size. "Su içerken sevgilinin gözünden yaş gelmesi" temalı bir siyasi şarkı çıkarın karşıdakine. Önemli olan bozuntuya vermemek, ne yaptığınızı biliyormuş gibi davranmak. Unutmayın, sanat sanat içindir. Ve siz İstanbullusunuz. Geri kalan köylülere dert anlatmak için kasmayın.


Kural 5: Sivaslı kızları hedef alacaksınız. İstanbul' da yaşayan bir Sivaslı kız ne sever, ne giyer, ne yer, ne içer. Bilemiyorsanız da onların hoşuna gidebilecek bir iki eşya bulun. Şarkınızın adı da bu olsun. Ojeler rujlar havada uçuşsun. Sigaralar, kahveler ve sıcak şaraptan vazgeçmeyin. Ha bunları sadece Sivaslı kızlar sevmiyor, farkındayım. Ama hedef kitleniz bir İstanbullu olarak Sivas nüfusudur. 

Kural 6: Sevgilinize "bundan sonra işler böyle" temalı bir şarkı yazın. Bundan böyle kanmam sana deyin, bundan böyle sen söyle...

Kural 7 (Yediveren Kuralı): İstanbullu gruplar çimen demeyi çok sever. Çimen deyin, bulut deyin, martı deyin, rüzgar deyin. Gül deyin. Mümkünse yediveren deyin. Yedi İstanbul'un kutsal sayısıdır. Yediverensiz şarkınız olmasın. Bir tane mutlaka bulunsun repertuarınızda. Hayat, kader, ama biz mutluyuz, güller ve çimen lay lay, ah oh, biraz da orama...


Kural 8: Yapsa, etse, olsa... Keşkeler, aman dikkatler, şarkı sözü değil dilek ağacı dikin. Aman aman deyin. Belirsizlik katın, olmuş gibi konuşup yoksa diye bağlayın...

Kural 9: Şarkı içinde dikkat etmeniz gereken bir başka şey de şarkınızda nesneleri kullanmak. Aklınıza ne gelirse. Yatak yorgan, yastık, cımbız, törpü, elma, armut, domates, biber, patlıcan. Şarkıda kahvaltı edin, çay için, sigara dumanını rüzgara üfleyin. Sevgilini adeta sigaraya boğacaksın gerekirse. Ama çok ekstrem bir örnek tabi o. Biz yatak ve yorgana sadık kalalım şimdilik.

Kural 10: Son olarak şarkının adına gelelim. İstanbullu gruplar, grup ismi olarak 3 ila 8 kelime arası zincirleme tamlamaları seçse de, şarkı isimlerini mümkün olduğunca kısa ve nesnel tutarlar. Tek kelime olsun. Mümkünse Sivas kızları referanslı bir nesne ismi olsun. Kızlara odaklanın. Kızların "ay ne şeker" diyeceği isimleri seçin. Bir kızın köpeğine isim seçer gibi şarkınıza isim seçin. Günlere odaklanın. Dün, bugün, yarın... Pişman olmayacaksınız.

Bu maddeler ile harika şarkılar yazabiliriz. Ben yazdım bile bir tane. Şarkının adı Istanbul da olabilirdi. Ben 'Bugün'ü kullanmayı uygun gördüm.


Bugün (Madde 10)

Istanbul yorgun bugün, sokakları ağlıyor (madde 1)
Ne yapsaM edemeM ki seni mutlu (madde 2, 4) 
Gözlerindeki hayalleri anlıycaM bugün (madde 2, 3)
Bir şans vermeli bugün Istanbul sokaklarına (madde 1 ve oha olay çıktı sokağa çıkıyoruz madde 4)

SigaraMın dumanından bulut yaptıM bugün (Sivas mode madde 5,2)
Rüzgarına umutlarıMı bıraktıM bugün
Ağlamıycak (madde 3) bundan sonra Istanbul (madde 6)
Yediverenlerle dolUcak sevgimiz (madde 7,4,2)

Istanbul bulsa BENi (madde 1,8)
Koysa başımı yastıklara (madde 8,9)
Sevse bugün Istanbul yormasa (madde 1,8)

Afiyet olsun.

22 Ağustos 2014 Cuma

Ondan Bundan Vol.8

Bahsetmek istediğim iki mesele var. İlki doğum günüm! 25 oldum uleyn! Benim için bir ilk ise üç kere mum üflemem oldu. Birisi Skype' tan! Annemler almış pastayı, ben burdan üfledim abim oradan destekle söndürdü =) İkincisi Cihan sağolsun cupcake'lerden oluşan kocaman bir tepsi ile geldi öğlen yemeğinde. Pek de güzel oldu. Üçüncüsü de akşam Hillside' daki arkadaşlar sağolsunlar hazırlamışlar bir pasta, o oldu. Bir de hediyem var ki sormayın gitsin! 

Ayrıca bir de Emperor plağı. Onu nereden bulmuşlar hala bir fikrim yok.

Ertesi gün turne hocam da iki tane plak hediye etti. Direkt doğum günüm için değil, öylesine... Hatta Slayer plağı kırmızı çıktı. 500 tane üretmişler. Instagram' da var onun resmi.

Bugün de Village Records' a gittik. Bilmeyenler için söyleyeyim. Village Records ya da kısaca The Village, 60'lardan beri en bilindik stüdyolardan birisidir. Bu stüdyoyu kullanmayan kimse yok diye biliyorum ben. Zaten içeri bir giriyorsun, her yer ödül, her metrekarede bir hatıra. Yok böyle bir olay.

Ama enteresan olan şey binanın dışı idi. Çünkü, bildiğin izbe sayılacak bir sokakta, köşede, içi boşaltılmış gibi duran bir bina var. Binanın dışında hiçbir hareket yok. Kapısına el ilanları sıkıştırmışlar. Buraya sanatçıların geldiğini anlamanın imkanı yok! Ama binanın yan tarafına geçiyorsun, ufak bir kapısı var. Şu şekilde:


Sonra içeri bir giriyorsun! Pir giriyorsun! Yok böyle bir stüdyo. Mükemmel ötesi. O döşemeler, o akustik! Yok böyle bir tasarım ya. Her santimetre kareyi özene bözene tasarlamışlar. Vokal odasına 2 milyon dolar ödemişler diyorlar. Sorduk oradaki çalışan elemana. "Fiyatını bilemem ama epey vakit aldı orayı yapmak" dedi.


Bu da dersimizin geçtiği kontrol odası. Öyle huzur dolu bir ortamdı ki çıkmak istemedik üç saatin sonunda. Diğer taraflarda da resim çektim ama hepsini koymak istemedim. Piyanoyu ayrı bir odaya koymuşlar, orkestra ile sesler karışmasın diye. Vokal odası zaten bombaydı. Eko için de oda yapmışlar, eğer seslerin biraz daha eko yapmasını istiyorlarsa bu odanın kapısını açıyorlar, ille içeride kayıt yapmalarına gerek de yok. O içerideki halılar! Milyarlar eder o halılar. Odanın her bir bölümünden (ki üç oda bir salon, salon salomanje diyeyim) farklı bir ses geliyor. 

Mükemmeldi kısacası. Bahsetmeden duramazdım. Haftasonu da San Francisco' ya gidiyoruz. Bu sefer kesin! Onu da geldiğim zaman fotoğraflarla anlatırım. 

27 Temmuz 2014 Pazar

Bayram Haftası Film Maratonu 2. Gün

Bayramınız kutlu olsun!!! Bir gün geriden geldiğim için henüz bayram değil bana. Zaten kiminle kutlayacağım allasen, Brezilyalılarla mı Tayvanlılarla mı? Çok yalnızım be okuyucu... İşin tek iyi tarafı: En azından oturup film izlemeye (ve diğer bir çok işi yapmama) fırsat kalıyor. Bazen gezmenin tozmanın da bokunu çıkarabiliyorum, onu fark ettim. Ama genelde sakin bir insanım, bilirsin.

İzlediğim ilk film The Devil's Violinist idi. Niccolo Paganini' yi anlatıyordu film. Ama o kadar da güzel bir film değildi. Oyuncular kötüydü, kurgu kötüydü. Oyuncular kötüydü derken başroldeki adamı bu listeye katmıyorum. Zaten adam oyuncu değil. O yüzden feci sırıtmış da kendisi her ne kadar virtüöz olsa da... Güzel olan tek şey müzikti, zaten müziğe dayamışlar resmen bütün filmi. Bir rivayete göre Paganini ruhunu şeytana satmış. Onu anlatmışlar filmde. Adamın ruhunu şeytana sattığını düşündükleri için aforoz etmişler amk. Böyle kıskançlık böyle fitnecilik olamaz. Genel olarak film, eh meh sınıfını geçemedi ama.

Not: Paganini' yi oynayan herif, Stradivarius' unu kırmış lan yanlışlıkla. Köpek! İt! İçim acıdı lan okurken haberleri... Ayrıca cover'ları ile meşhurmuş. Youtube' dan aratın bir David Garrett adını.

İkinci filmim The King of Comedy idi.Robert De Niro ile Scorsese' nin bu filmini izlememiştim. Kendime kızardım bunca zaman izlemedim diye. Şimdi de izlemediğim için kendime kızmama kızıyorum. Çünkü beğenmedim. Robert De Niro harikaydı, şovu da bir numaraydı. Ama genel olarak filmi beğenmedim. Robert De Niro'nun yaptığı her işi beğenmeye başladım son zamanlarda neden bilmem. Başka bir gözle görmeye mi başladım acaba nedir? Kaç yıllık filmler, kaç sefer izlemişimdir ama önceden bu kadar dikkatimi çekmezdi. Neyse... Bahsettiğim stand up kısmını izlemek isterseniz diye şu aşağı bırakıyorum:


21 Nisan 2014 Pazartesi

İstanbullu Gruplara Alternatif İsim Önerileri

İstanbul' lu grupların artistliklerine diyecek yok, bunu bilmekteyiz. Böyle bir afralar, tafralar. Yüz yıllık samimi arkadaşın gruba girince bir anda bohem falan oluyor ya acayip bir şey hakikatten. Nice yiğitler bu hevesle eridi gitti, şahidim.



Ama Ankara öyle mi? Tabii ki değil. Ama bugünkü konu Ankara değil. İstanbul' dan gideceğim bugün.


İstanbul' da grup kurmanın belli başlı bazı kuralları var. Mesela her albümlerinde İstanbul' un adının geçtiği (pardon Istanbul) bir şarkı vardır. Neyse neyse yorum yok. Ben tek bir şeyden bahsedeceğim bugün: Grup ismi.

Nedir bu İstanbul gruplarının isminin kaynağı? Neden bu isimleri seçerler?


Mor ve Ötesi nedir mesela? Büyük Ev Ablukada nedir hacı? Yüzyüzeyken Konuşuruz ne amk? Halimden Konan Anlar ne ola ki? Siz anladınız neyden bahsettiğimi.

Şimdi bir formül geliştirelim. Diyelim ki Istanbul'lusunuz. Grup kurmaya karar verdiniz. Şöyle eğlenceli, şenlikli, biraz ekşi biraz tatlı bir grup kuracaksınız. Ah' lar oh' lar çok gidecek şarkıya. Böyle hafif hafif şikayet edeceksiniz beyzade gibi. Ne yapmak gerek?


Vapurları hayal edin. Martıları. Işıl ışıl bir güneş, hafif hafif, uçuş uçuş bir esinti... Daha sonra bir anda gözünüzü metrobüste açın. Arkadan biri fordluyor falan. Noldum lan deyin.

Dediniz mi? Şimdi bunları kelimeye dökelim.


Vapur gibi martı gibi naif bir kelime düşünün. Benim aklıma gelen ilk şey: Bulut

Metrobüste gözünüzü açmış gibi kültür şoku yaşatın sonraki kelimeye. Benim aklıma gelen: Asfalt

Şimdi son kelime olarak da bu ikisini harmanlamak gerek. Bir kelime de ona ekleyin. Benim aklıma gelen kelime: Günler

Birleştirelim: Bulut ve Asfalt Günleri. Yeterince saçma mı? Saçma. Bu grup tutar hacı.

Şimdi bir liste hazırlıyorum. Grubunuza kullanmakta özgürsünüz, hiçbir hak talep etmeyeceğim. Sadece bir referansınızı alırım o kadar.

1. Gece Gelirken Bak Bana (Emir kipi bir Istanbullu için elzemdir)
2. Tozlu Aynadaki Anılarım
3. Bir Bir Elli İki (sayıları böyle okumak da bir Istanbullu grup için havalı oluyor)
4. Ağladığım Günler Bitti (cümleler de önemli bir Istanbul grubu için)
5. Sahillerde Büyüyelim (hep yapalım hep edelim zaten)
6. Sen, Ben ve Onlar
7. Hasret Bizi Zımbalar
8. Bir Resim Yaktım
9. Keyif, Keyif & Karalar (amerikan hukuk büroları gibin)
10. Krallar ve Kraliçeler
11. Ataletli Kadın (bu grup Tuğçe'ye gelsin)
12. Bir Rüya Sızdı İçeriye

Eğer yetersiz geliyorsa benim bu İstanbul dışı görüşlerim yüzünden, ekşisözlük yazarlarının nicklerine de bakın derim. Gayet ilham verici olabiliyor bazıları. Pişman olmazsınız. Bol bol cümle kurmaya çalışın, biraz nesnel takılın, biraz öznel, gayet güzel şeyler çıkar emin olun. Olabildiğince dolaylı tümleç kullanın, olabildiğince zincirleme isim tamlaması falan. O grup tutar.


Bana yorum atın, aklınıza gelen grup isimleri için. Biriktirelim bunları, grup kuran olursa dayarız bu isimleri acayip tutar.

28 Aralık 2013 Cumartesi

Yeni Yıl Kararları

Hayvani boyutlarda sıkıcı bir yılı daha atlattığıma göre oturup hakkında dert yanabilirim. Ve sürekli bir şeylerden şikayet eden birisi olarak iğneyi kendime batırma vakti. Bir hesap yapmam gerek kendim ile alakalı.

Aslında bir yıl çok sakin geçti. Kuş uçsa "oo aksiyoon" diye tepki verir oldum. Ama bana öyle geliyor ki deli gibi bir yıl yaşadım, çok yoruldum. Oysa, evde çeviri yapıp okul meselesine dert yanmak ve film izlemek dışında pek bir şey yaptığım söylenemez.

Mesele şu ki bu yıl kendimi ben yordum. Çok fazla. Yaptığım işten dolayı değil, tamamen duygusal. Zaten istediğim işi yapsam böyle yorulmam, yorulsam da böyle söylenmem. Son iki yıldır (belki daha uzun süredir) çok da parlak günler geçirmedim, tek sebebi de benim takıntılarımdı. Yani ortada kesin bir sebep de yoktu. Ama gel onu bir de bana sor. Hiç bu kadar üzülüp, kırılıp, korktuğum bir dönem daha olmamıştı. O yüzden yapacağım planlar genelde kendimi kasmayacağım, keyif yapmaya odaklanacağım şeyler üzerine olacak. Keyif yapmak için plana ihtiyaç duyan bir insan da tanımadım demezsiniz. 

Neyse başlıyorum.

1. İlk olarak, daha az endişe etmek. Derdine düşmemek. Hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin derdine düşmemek. Eğer karşıdaki kişi benim kadar önemsemiyorsa ben de önemsememek istiyorum. Umarım 2014 içinde kendimi bu konuda geliştiririm. Çok sıkıntı çektim, sebebi de bu kaygılar, endişeler. Konu ne olursa olsun kendimi sıkmamak, zora sokmamak, korkmamak ilk hedefim. Bunu yaparsam zaten gerisi kendiliğinden gelir. Farkındayım.

2. Daha az yemek yemek. Burada bir itirafta bulunayım. Benim annem çok ısrarcı bir insandır. Söylemesine gerek yok, istediğini yaptırmada bir numara. Karşıdaki istemiş, istememiş, ihtiyacı var yok farkında değil. Kendince insanları mutlu etme yolları var (mutlu ettiğini sanıyor yani), onlardan şaşmıyor. Mesela kendisi, benim doktorda kolesterolümün yüksek olduğunu öğrendiğinde keyfimi yerine getirmek için Abuzer'in Yeri' ne götürmüştü (bkz. Dürüm Sarayı). Ankaralılar bilir nasıl bir yer olduğunu. 

Annem benim mutsuzluğumu yemekle atlatacağıma inanıyor. Bir yıldır daha gözümü açmadan kahvaltı masasına oturtuyor. Öğlen vakti yine yemek de yemek diye zorluyor. Kahve içiyoruz ille yanında bir şey olacak. Akşam ille o sofraya oturulacak.

Tamam normal olan o. Ama yemekler ağır. Yememem gereken şeyleri yapıyor sürekli. Sürekli bir et, sürekli bulgur, köfte.. Ve halt ettin yemek istemedin diyelim. Öyle bir bakıyor ki, tarifi mümkün değil. Diyorsun ki "Allah belanı versin Dilara, uzatma, ye şunu git zıbar". Bir kere kahvaltıya oturma bakalım, bütün günü sana zehir ediyor. 

Ben Ankara'ya ilk geldiğim yıl, ailesiz yaşadığım o güzel, mükemmel ötesi yıl 46 kiloydum.

Şimdi 55.

Ve bu 55, benim kendime dikkat ettiğim halim. Arada diyetisyene gittik bu kolesterol için. Diyetisyenden sonra 50 kilo oldum ama bu aralar azdı gene.  Ben en son ne zaman açlık hissettiğimi hatırlamıyorum. O derece...

O yüzden daha az yemek yemek hedefim. Aç kalayım amk. Ölmem sonunda. Yemek yemeyeyim, öğün atlayayım. Midem dinlensin, kolesterol gerilesin. Ne bileyim bir hafifleyeyim ya. Geceleri mide ağrısız uyuyayım. Stresten de değil yani, sadece yemekten.

3. Bilgisayarım yokken şarkı dinlemeyi kesmişim, farkında olmadan. O kadar çok dinlemediğim şey var ki. Bu yıl sürekli o dinlemediklerimi elden çıkaracağım. Hatta bu konu ile alakalı çelınc bile yapabilirim. Filmlere yaptım, müziğe neden yapmayayım...

4. Para hesabı yapmamak. Tamam hayvan gibi para harcamayacağım ama hesabını da tutmayacağım. O işi abime devrettim noterle. :D

5. Resim çekmek, çekilmek. Hele, oraya gittiğimde ilk işim adam gibi bir telefon almak olduğundan, o telefonla her dakika resim çekmek ve çekilmek istiyorum. Artık 2008' den kalan resimleri profil fotoğrafı yapmak istemiyorum. Bir de resimlerde gülerek poz vermek istiyorum. Buna daha dikkat edeceğim.

6. Blog yazılarını daha düzenli yazmak. Mümkünse, her hafta belirli bir gün içinde yayınlamak. Düzen şart.

7. Belki inanamayacaksınız ama bu yıl insanlarla çıkmayı düşünüyorum. (Daha önceden hayvanlarla çıkmışım gibi oldu aksljdfhgdkh) Yıllardır şu okul olsun, şu iş bitsin, şu geçsin falan diye kendimi geride bıraktım hep. Bu yıl bu konu hakkında daha girişken olmayı düşünüyorum. Hani zaten çok fazla çıkma teklifi alan birisi değilim zaten ama benim de kimseyi cesaretlendirdiğim söylenemez. Onun da farkındayım.

8. Bol bol bisiklete binmek. Mümkünse oradaki o alışma dönemim biter bitmez bir bisiklet almak. Bisiklete binmeyi öğrendiğimden beri gördüğüm en mutlu rüyalarımda hep bisiklete biniyordum. Valla bisikletsiz geçen yıllarıma çok acıyorum.

9. Daha paylaşımcı olmak. Her konuda. Son iki yıldır (hep ne olmuşsa o iki yılda olmuş amk) ciddi anlamda kendimi her konuda her şeye karşı kapatmışım. Bencil bir insan oldum. Derdim kendimi düze çıkarmaktı çünkü. E artık o olduğuna göre, tekrar insanca davranabilirim demek.

10. Sakin olmak, rahat olmak, bol bol gülmek, umursamamak, boğaza bir şey düğümlenmeksizin (globus histericus) gelen huzurlu bir uyku, neşe, bol bol gezmek, yeni yeni insanlarla tanışmak, uyumlu olmak. Her an bir bokluk olacakmış gibi düşünmeden yaşayabilmek.

Evet olan istekler bu. Geneli aynı doğrultuda zaten fark etmişsinizdir. 

Bir kere okuldayken, asansörde tanımadığım bir çocuk bana "sen hiç gülmez misin" diye sormuştu. Bu yıl o algıyı gerçekten kırmak istiyorum. Daha az şikayet, daha az endişe, bol bol mutluluk, bol bol huzur... Hepimiz için...