29 Mart 2015 Pazar

Ayın 5 Şarkısı

Bu ay özellikle üç şarkı var ki birazdan paylaşacağım, adeta beni benden aldı. Yok böyle güzel şarkılar. Bir adet eski sayılan ama çıktığı günden beri dinlemeyi kesemediğim bir şarkı var, High Road. Bir de bu ay FX kanalında arada bir gösterilen American Horror Story kliplerini gördüm ilk defa. Orada Jessica Lange döktürüyordu desek yeridir.


1.The Glitch Mob - Our Demons (filous Remix)
Bahsettiğim üç şarkıdan birisi bu işte. İlk defa bir şarkının remiksinin, orijinalinden ne kadar güzel olabileceğini gördüm. Gerçek şarkı da güzel. Ama bunun kadar değil. Bu şarkıda bir Infected Mushroom havası var. Adamı feci sarıyor.



2. Lord Huron - The World Ender
İkinci en sevdiğim ve muhtemelen öbür ay da dinlemelere doyamayacağım bir şarkı The World Ender. Yeni yeni şarkı sözleri de düşmeye başlamış zaten. Açın güzel güzel dinleyin. O gitarlar...



3. Broken Bells - High Road
Hiçbir zaman bende yerini yitirmeyecek bir şarkı. Tüm coverlarını severim. Ama orijinalini ayrı bir severim.



4. Jessica Lange - Gods And Monsters
Jessica Lange, Lana Del Rey' in kaçık teyzesi. Bu kadar mı gider bir şarkı bir insana ya... Televizyonda denk gelirseniz esas klibi izleyebilirsiniz.


5. Half Moon Run - Full Circle
Bahsettiğim üç şarkının son ayağı. Off ki ne off... Bayıldım vokallerine.


Aslında listede bir başka şarkı daha vardı. AWOLNATION' ın Windows adlı yeni şarkısı. Ama Half Moon Run ezdi geçti o şarkıyı. Belki sonra bir ara paylaşırım. İyi dinlemeler.

20 Mart 2015 Cuma

BBC Dizileri Vol.2

Death Comes To Pemberley
Türkçe'ye Aşk ve Gurur saçmalığı şeklinde çevrilen, yerlere göklere sığdıramadığım Pride and Prejudice adlı kitap/film/dizi sonrasında oluşturulmuş bir proje. Aynı adlı kitabından geliyor. Ve kim oynuyor dersiniz? Benim son zamanlardaki favorim Anna Maxwell Martin! Elizabeth Darcy olarak!!! Yerim onu ben. Resmen en iyi Elizabeth Bennet (Darcy) kim olmuş deseler bu kadını da düşünürüm birinciliğe. O derece. Hikaye de güzel aslında. Ben diziden pek umutlu değildim ama hikaye çok başarılı, oyuncuları görseniz zaten... Her şeyiyle mükemmel bir devam projesi. On numara beş yıldız.

Dizide ayrıca hoşuma giden bir konu da Lydia' nın Lady Catherine De Bourgh ile karşılaşması olmuş. Deli deliyi görünce değneğini saklar misali. Ayrıca Mrs. Young' ın olaylara bağlantısı da güzel olmuş tabii. Artık izledikçe siz, şeyedersiniz...


South Riding
Yine Anna Maxwell Martin, yine gönlümün sultanı. Kadının oyunculuğuna hayranım arkadaş! Bu dizide de döktürmüş yine kendisi. Ama dizi kısa kesilmiş sanki, hikayeler bir yere bağlanamadı pek. Ama yine de izlenir. İdealist müdür ufak kasaba hikayelerini seviyorsanız kaçırmayınız efenim.
Not: Walking Dead' deki The Governor da başrolde. Yine odun yine kabzımal.

Cranford
Bu diziyi ne kaa övdüler, ne kaa sevdiler İngilizler tarifi mümkün değil. Toplam 6 bölümden oluşuyor (her bir bölümü 50 dakika). Resmen dizide hiçbir şey olmuyor. Tek derdiniz Miss Maty' nin çay satabilmesi ya da çay partisine giyilecek elbisenin rengi oluyor. Kafayı silip süpürüyor. Ama izleniyor işte arkadaş. Adamların kurgu mükemmel. Son iki bölümde Tom Hiddlestone sürprizi var.

Little Dorrit
Bir başka Charles Dickens hikayesi. Yine alçak gönüllü bir kız, yine bu kızın hakkında döndürülen entrikalar. Hikayeyi okumamıştım ama dizide bazı eksiklikler, senaryo hataları olduğunu ben bile gördüm. Bir Bleak House değil, ama gideri var. Başarılı. Ama belirtmekte fayda var. Başroldeki kızdan zerre hazzetmedim. Mıymıntı. Ulan ne torpiller dönüyor be...

Sense and Sensibility (2008)
Filmi kadar olmasa da başarılı bulduğum bir yapım. Tabii o filmin mükemmelliğinden kaynaklanıyor. Gayet temiz, gayet güzel. Governor' ın yine başrolü çektiği bir dizi. Başroldeki kız -az birazdan bahsedeceğim filmde de oynuyor- cuk oturmuş Elinor rolüne. Tabii filmle kıyaslamayın dediğim gibi. Yalnız bu diziyi düşünürken "Acaba Persuasion" ın da dizisi var mıdır diye düşünmeden edemedim. Malum yirmi adet filmi var onun da. Belki dizisi de vardır. Bir bakmalı.

Şimdi de filme geçelim.

Summer in February

Tam üstteki dizide oynayan ekibi komple burada oynatmışlar. Art arda izleyince biraz değişik geldi tabii. Bir de eskiden ben Emily Browning kızını severdim ama sürekli bir şekilde mıymıntı yosmaları oynaması tabii bu durumu değiştirdi. Artık umrumda bile değil açıkçası. Filmi direkt olarak Dominic Cooper' ın şovu olarak izleyebilirsiniz. Ömer Hayyam ile alay eden bir götü canlandırıyor.


Siz söylemeden ben söyleyeyim. Bunun üçüncüsü de gelecek.

18 Mart 2015 Çarşamba

Kocamın Ailesi Felaketi

İşsizliğimden mütevellit yine televizyon başlarında harcamaktayım beyin hücrelerimi. O kadar acayip şeyler varmış ki bir yıldır uzak kaldığım. Ayak uydurmada zorlanmıyor değilim. Ama olsun, uğraşıyorum! 


Geçen size Karagül' ün ne kadar başarılı bir dizi olduğundan bahsetmiştim, hatırlarsanız. Tabii çoğunuz okumadınız bile (istatistikler yalan söylemez) ama olsun. İçimde kalmasın. Bu blogun amacı zaten içimde bir şeyin kalmaması. Bu sefer yazacağım yazı bir diziyi övmek için değil, yerden yere vurmak için. Bunu beklediğinizin farkındaydım!


Fox TV' nin başarısız yapımlar kuşağında Kocamın Ailesi diye bir diziye denk geldim birkaç hafta önce. Zaten internetten araştırdığınız zaman pek olaylı bir prodüksiyon olayı olduğu ortaya çıkıyor. Neyse işte.


Bir apartman dolusu vıcık vıcık bir aile. 40'lı yaşlarında ama hala annesinin koynunda yatan vasıfsız bir amca. Etrafında nefes alıp veren her şeye hakaret etmeyi kendine hak gören bir babaanne. Karanlık işler çeviren bir yenge. Bir iskele babası. Kıymet bilmez ve de evlatlarını harcamayı seven bir anne. Yetersiz bir abla. Tek ayak üstünde kırk yalan söyleyebilen iki adet genç kız. Ve 5 yaşında gördüğü her şeyi taklit eden şımarık ötesi bir kız çocuğu. 


Bu apartmanda yaşayan bazı diğer insanlar da var. Sürekli didiştikleri ve karşı komşuları olan bir kadın. Onun odun oğlu ve kabız arkadaşı. Üst katta yaşayan iki doktor. Birisi esas kız. Bütün aile bu vasıflı kızdan nefret ediyor. 

Ve bir de esas oğlan var. Demiş miydim o da vasıfsız diye. Kan çekmiş. Ecinniye benziyor bir de töbe bismillah...

Bu aile zamanında pazarda bir oğullarını kaybediyorlar. Ve apartmanda yaşayan bu esas oğlan, aslında bu ailenin evladı. Olay bu. Vıcık vıcık Türk hikayesi.

Esas kız, elemana ailesini bulmasında ve bir takım başka şeylerde yardımcı oluyor. Ama aile her dakika kıza laf sokuyor. Dizide tek düzgün insan olan o esas kız. Ve bütün aile apartmanı kızdan nefffffreet ediyor.


Hanımlar beyler, tarifi mümkün değil. Resmen itin götüne sokuyorlar bu kızı. Söylemedikleri laf kalmıyor. O kadar aşağılık şeyler ki. Yenilir yutulur şeyler değil. Bu kadar hakareti o tarz programlarında bile göremezsiniz. O derece.

Daha kötüsü, tüm bu hakaret ve aşağılamaların ardında çalan mutlu ailevi şarkılar (kanunlu klarnetli). Hani "bak nasıl da didişiyorlar, ay ne kadar sevimliler ahaha kıza orospu dedi yaa canım babaanne" gibi bir durum çıkıyor izlerken. Bunu normalmiş gibi nasıl gösteriyorlar anlayamıyorum. Bu vıcık vıcık her boka maydanoz olan aileyi nasıl sevdirmeye kalkıyorlar? Nasıl bu insanları her hafta millete yediriyorlar?


Sürekli yalan söyleyen, her işi yanına kalan kızları nasıl pazarlıyorlar? Babaya nasıl yalan söylenir 101 dersini nasıl veriyorlar? Komşuya her fırsatta nasıl hakaret edilir nasıl gösteriyorlar? Çocuk nasıl yetiştirilmezi millete nasıl satıyorlar? 

Uzun zamandır bu kadar iğrenç bir aile dizisi izlememiştim. Siz de izlemeyin.

P.S: Dizide esas kız değişikliğine gidildiğini biliyorum ve zerre ilgilenmiyorum.

15 Mart 2015 Pazar

İlişki Açılımı

Etrafımdaki insanların ilişkilerine bakıyorum da durum pek iç karartıcı.

Gözünün içine baka baka sevgilisine her hafta boynuz takan bir İtalyan boi.


Memleketinde sevgilisi olmasına rağmen başka diyarlarda macera arayan elemana "Ok bana uyar" diyen kız.


Kız kardeşi ile birlikteliği olmuş biriyle sevgili olan Kolombiyana.


Düğünden kaçmış ve ertesi ay başkası ile evlenmiş genç.

Sevgilisini 7/24 aldatmasına rağmen sevgilisinin kendisini aldattığını düşündüğü için ayrılmak isteyen arkadaş.


Sevgilisinden ayrıldığı hafta görüşmeye başladığı genç için "bu bakir, olur bunla" diyen kız.

Instagram hesabına "yala beni" diye yorum atan kızlarla görüşen jigolo bey.

İlişki kavramı beyninde oturmamış Malatyalı doktorlar.



Ben iyiyim böyle.

12 Mart 2015 Perşembe

Karagül

Karagül ile alakalı olarak kişisel bir yorum yapmadan yazı yazmam çok zor. Zira, Karagül, Türkiye' de yapılan en başarılı dizilerden bir tanesi. Belki de (şu anda yayınlanan) en başarılı dizisi, tek başına. O yüzden direkt olarak dizi ile alakalı biraz bilgi verip yorumlara geçeceğim.

Karagül' ün başarılı dizilerden bir tanesi olmasının bir sürü sebebi var. Bunların ilki, hikayesinin gördüğüm, bildiğim kadarıyla orijinal olması. Sanılanın aksine Karagül bir ağa paşa dizisi değil. Dizide bir aşk hikayesi yok. Zengin fakir ayrımı yok. Yalılar ile gecekondular arasında geçmiyor. Karagül' de bir ailenin zamanında aldığı kötü kararlar dolayısı ile yaşamış olduğu sıkıntılar var. Anneler var dizide. Tek önem arz eden konu bu annelerin hikayeleri. Anneler ve çocukları diyebiliriz.

Dizinin kötü bir karakteri var. Kendal Şamverdi. Kendal boi, zamanında babası tarafından ezilen, hiçbir yaptığı bir şeye sayılmamış, sonra eline güç geçince de etrafındakilere işkenceler çektiren bir tip. Ama direkt olarak Kendal' a kötü diyebileni görmedim ben. Çünkü adamın haklı olduğu o kadar çok nokta var ki.  Bir yerden sonra Kendal' ın kötü olduğunu düşünemiyorsun. Kendal karakteri memlekette var olan kötü karakterler serisinin en radikali, en birincisi gözümde. 

Dizideki herkesin bir hikayesi var. Karakterler mükemmel oturmuş. Hiçbir karakter yüzeysel değil, her birinin ayrı bir ağırlığı var. Ben Türk dizilerinde çok nadir görmüşümdür bu kadar detaylı karakter topluluğunu.


Türkiye' de çok vasıfsız, başarısız iş yapılıyor. Her alanda, her yerde. Ama televizyonlarda çok çok daha fazla bu başarısız, kalitesiz, iğrenç işler. Ama Karagül bunlardan biri değil.


Başladığı günden beri diziyi izliyorum. Ama sonra internete bir bakıyorum, kafam feci karışıyor. Acaba ben farklı bir şey mi izledim, diye düşünüyorum. O kadar alakasız, o kadar saçma yorumlar okuyorum ki aklım duruyor. Sadece bakın bir ekşi sözlüğe, aklınızı oynatırsınız, kendinizden şüphe edersiniz yorumları okudukça. Aynı şeyi mi izliyoruz, bende mi bir sorun var arkadaşlar? Bir dizi bu kadar mı götünden anlaşılır, yerden yere vurulur.


Dizinin birbaşka sevdiğim ayrıntısı rüyalar. Rüyaları o kadar güzel gösteriyorlar ki, tüm o sembolleri, o duyguları harika yansıtıyorlar ki, isterse dizinin geri kalanı çöp olsun yine oturur bunun için diziyi izlerim. 

Bir kere sadece aşka meşke dayalı bir konusu olmadığı için, sadece bunun için bile takdire şayan bir dizi. Kimseyi vıcık vıcık "Kıymetlim, gelinim" diye seveni görmedim. Biliyorsunuz ne kadar sevmediğimi şu kelimelerin yanlış kullanımını.

Berkin Elvan'ın annesi ile alakalı söylediği acayip sözlerinden sonra Yavuz Bingöl' ün şutlanması da ayrı bir güzellik tabii. Sorsan alakalı değildir tabii de başka bir açıklama göremiyorum.

O kadar övgünün yanında bazı olumsuz tarafları da var tabii. Mesela makyaj çok berbat. Renkler ile acayip oynuyorlar herkes bir ucube gibi duruyor. Belki de bu görüntü meselelerinden dolayı siz gözardı ediyorsunuz diziyi. Çok fazla slow motion var, senaryoda tekrar eden ve bir yere varamayan diyaloglar çok. Görüntü hariç saydıklarımın geri kalanının diziyi 90 dakika yapmaya çalışmalarından kaynaklandığına eminim. Eğer bu yüzden izlememezlik ediyorsanız, etmeyin arkadaşım, valla etmeyin.

Son olarak ısrarla bu diziyi başka dizilerle kıyaslamaya çalışan entel arkadaşlarıma şunu diyorum: Karagül'ü Asmalı Konak ve Zerda gibi dizilerle kıyaslamak yanlış. İlle bir şey ile kıyaslayacaksan Six Feet Under ile kıyasla. Direkt olarak o kategoride bu dizi. Bays.

2 Mart 2015 Pazartesi

Ayın 5 Şarkısı

Tabii Şubat erken bitiyor, bunu unutmamış olsam bu yazıyı iki gün önce yayınlamış olmam gerekirdi. Kusura bakmayınız. Kafam pek yerinde değil.

Ama şarkılarım güzel!

1. Sisters - Hush Hush

Ben ömrümde bu kadar kötü bir klip daha görmedim. Şarkıyı piç etmişler resmen. İşte Spotify kullanaydınız size direkt oradan paylaşır, rahat rahat dinlerdik şarkımızı... Neyse.

2. Sohn - Artifice

Geçen yıl bu vakitler dinliyordum. Bu yıl da bu vakitler dinlemeye devam ediyorum. Hayırdır inş.

3. Little Green Cars - My Love Took Me Down To The River To Silence Me


Dinlemeden bir günüm geçmedi. O vokal yedi bitirdi resmen.

4. Hozier - Take Me To Church


Ben size sormayı unuttum. Siz Hozier' e yeterince ilgi gösterip şarkılarını dinlediniz mi? Dinlemediyseniz kafanızı kırmalı. Bu ay tekrar teykmituçörçe dönüş yaptım. Yok böyle bir ses.

5. Wrongchilde feat White Sea - Love Is A Battlefield


İşte tek radyoda dinlerken daha etkili bir şarkı daha... Gözünüzü kapatın öyle dinleyin. Bence güzel bir cover.

Ben en iyisi size Spotify nedir, nasıl kullanılıyor diye bir yazı yazayım. Bazılarınız için hayır işlemiş olurum. Görüşürüz efenim...