30 Kasım 2014 Pazar

Kötünün Kötüsü

Herhalde en kötü oda arkadaşım, şuan odada bulunan olsa gerek. Yarmagül gibi bir kız olmasının yanında aşırı derecede pasaklı olması, bazı arkadaşların dediği ve ciddi olarak katıldığım o "götünü attıra attıra yürümesi", sürekli tepeden bakması, sürekli benden rahatsız olmuşçasına bir ifade ile etrafta gezinmesi, sanki odadaki iğrenç varlık benmişim gibi triplere girmesi... Offff of.. Say say bitmiyor.

Bir de karı sürekli temizmiş gibi tribe girmiyor mu? Etrafta insanlara karşı sürekli bir temizlik muhabbeti, sürekli bir örnek insan ifadesi. 


Bir kere odaya bir kağıt geldi "Lütfen odanızda bulaşık tutmayınız" diye. Ben de kağıdı alıp kızın dağ gibi biriktirdiği bulaşıkların üzerine koydum. Kız kağıdı bulaşıkların altına koydu. Öyle duruyor kağıt bir aydır bulaşıkların altında. 

Kız odaya kustu, onun üzerine çamaşır suyunu döktü ve havalandırmadan bastı gitti, ölüyordum o iğrençlikten az daha o gün. 


Bir kere bile odayı süpürmedi, bir kere bile çöpü dışarı çıkarmadı. En başından uyardım ben onu, ilk geldiği günlerde. Bu çöp çıkacak bu oda her hafta süpürülecek diye. Tın... Yatak toplamak hak getire zaten. Bütün kıyafetleri dağ gibi yığılı sandalyesinde. İçki şişeleri, bulaşıklar, çer çöp... 

Bir de tuvalette makyajını yapıyor, gören der kaçak kat çıkmış, inşaat alanı gibi ortalık. O bronzerlar, o pudralar, bu sefer de tuvaleti bok götürtüyor.

Bir de sürekli uyuyor. Ben kendimi çok uyuyorum diye sıkıyorum, yoook bundan sonra tövbeler tövbesi. Ben çok uyumuyorum arkadaş! Kız gece saat 12' de uyuyor, sabah 9' a kadar. Sonra okuldan geliyor 2' de ve akşam 7' ye kadar tekrar uyuyor. O 2 ile 7 arası saatte ben odadayken perdeleri kapatıyor, benden ses çıkınca da oflayıp pofluyor. Lambayı açında bir hışım götünü dönüp yorganını kafasına falan çekiyor. Hele bir de ben odadayken kendi dışarı çıkacağı zaman lambayı kapatmasına ve odayı kilitlemesi var ki hiçbir anlam veremiyorum zaten.

Bir ay kaldı. Son bir ay.

18 Kasım 2014 Salı

Kardeşlik

Etrafta hep vardır arkadaşına "Kardeşim" diyen tiplerden. Ama öyle böyle sevmez o adamı, yere göğe koyamaz. Sorsan iyi gününde, kötü gününde her daim yanında olmuştur, her daim arka çıkmıştır. Eğer etrafınızda bu tanıma uyan kimse yoksa bu kişi muhtemelen sizsiniz.


Neyse, bu dostluk, çoğu zaman işte o kardeşlik ile karıştırılıyor ya ona yanıyorum ben. İnsanların o yüzden, arkadaşlarına "Kardeşim" demesini samimi bulamıyorum. Kardeşlik bambaşka bir şey, umarım herkes yaşar o duyguyu. Dostluk da apayrı. Ama ikisini karıştırmayın be arkadaşım! Valla, değmez. 

Kardeşlik neden farklıdır biliyor musun? Kardeşinle aynı anadan babadan gelmişsindir, aynı evde büyümüş, aynı evde kavga etmişsindir. "Kardeşim" dediğin arkadaşınla kavga etmemişsindir, aynı evde büyümemişsinizdir, bakış açınız farklıdır o yüzden her ne olursa olsun. O kardeşim dediğin adam seni hiç beklemediğin bir noktada kafasında yadırgıyor, illa ki yapacak, insanoğlu. Ama kardeşin senin ne demek istediğini, neye kafanı taktığını bilir, zira aynı düşünmese bile neden bu şekilde düşündüğünü anlar. Direkt suratına "gerizekalı mısın" diyebiliyor, kırılıp üzülmeyeceğini bilerek.


Kardeşim dediğin insanla daha demin dediğim gibi çok tartışmamışsındır. Tartıştığın insan için orada burada "Kardeşim dedim bana neler etti" mottolu şeyler söylersin. Ama esas kardeşin ile milyon kere kavga edip milyon kere barışmışsındır. Başka seçeneğin yoktur zaten, o anlaşmazlıklar çözülmelidir. Normaldir yani kardeşin ile kavga etmek. Kardeşler kavga eder, sert konuşur, ama küs kalmazlar. Yani çoğu zaman...

İşte en basitinden sırf bu sebeple bile kimseye kardeşim, ağabeyim, bacım, ablam demek yavan geliyor. Bir yerde patlıyor o "kardeşlikler". Ayrıca köküne kıran mı girdi kelimelerin? Dostum de, olmadı can dostum de! Arkadaşım de amk, mellon de!!! Arkadaş kelimesini ota boka kullanmazsak (facebook'taki arkadaşlar kısmı gibi), anlamını boşaltmazsak eğer o kelimenin, kavram karmaşası yaşamayız.


15 Kasım 2014 Cumartesi

Romantik Komedi Telaşı


Bazen insan izleyecek no brainer filmler arıyor. Bazı filmler var ki tek varlığı insanları uyutmak. Hiçbir anlamı olmayan, hiçbir yere varamayan meselelerden insanları vurmaya çalışan acayip yatırımlar bunlar. Geçen gün birini daha izledim. Bu filmlerin en kötü tarafı, bir şekilde merak uyandırmaları. Dünyanın muhtemelen en gereksiz filmleri, farkındayım. İzlemeden duramıyor insan, çekirdek çitler gibi.

Bir de hep aynı adamlar oynuyor bu filmlerde. Ya da birbirine çok benzeyen tipten adamlar. Kızlar hep bol pastel renkli etekler giyiyor. Erkeklerin saçları hep yapılı falan.


Bu filmlerde esas dikkatimi çeken manyaklık, bu filmdeki elemanların sürekli bir yerlere koşturmaları. Yok böyle bir şey arkadaş. Sürekli bir aktivite, sürekli bir hareket. Bir kahve alıyorlar, bir sanat galerisine gidiyorlar, bir parkta yürüyorlar, bir diner' da yemek siparişi veriyorlar, bir yüncüde, bir kürkçüde, bir alışverişte, bir kitapçıda, bir biblocuda, bir küçükler ligi beyzbol maçında, o olmadı bir kızlar futbol takımı antremanında, ya da güreşen çocuklar eşliğinde, bir bando, bir koro, bir dans sınıfı, bir sinema, mutlaka sinema ama, bir müzede, bir barda, birinin evinde partide, yabancı birinin havuzunda, bir düğünde, bir sahilde, bir dağ kulübesinde, birkaç hava alanında offf uzaaaaaaaar gider bu liste.


Mesele şu olsa gerek. "Filmde bir bok yok, bari ortam değişelim sürekli bir şey sansın insanlar." Başka açıklaması olamaz.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Arkadaşlık Bloklaması

Herkesin hayatında vardır bir dönem, ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağı insanlar ile aynı ortama girdiği. Muhtemelen iş arkadaşındır o kişi. Çok şükür öyle bir gerginliğim yok benim. Yaşasın Freelancer'lık!!!


Neyse iki saniyede kendimi gazladım. Benim iş yerinde öyle acayip arkadaşlarım olmayabilir ama çok şükür hemen hemen her yerde beşer onar karşılaştığım insanlar var. Her ne hikmetse çok iyi arkadaş olabileceğime inandığım insanlar tarafından göz ardı edilme gibi bir özelliğim var. Gerçi düşündüm de iyi anlaşacağımı düşünmediğim insanlarla da bu durumu yaşıyorum. Ama tabii onlar bu kadar koymuyor.


Esasen ağrıma giden, değer verdiğim insanlardan karşılık görememek. Niye yani? Ne kötülüğümü gördün mesela? Niye bu kadar karşısın? Seni bu kadar çok görmek isteyen ya da seninle konuşmak için gün sayan kişiye neden bir beş dakika ayıramıyorsun? Veya neden dangır dungur cevap veriyorsun? Tamam direkt olarak kimse zaten "arkadaşım olamazsın" demiyor, o yaşı geçeli oldu bir yirmi yıl. Ama o hal ve hareketler, o konuşma tarzı, o tavır... Yemin ederim yolun orasında ağzıma sıç, daha az üzülürüm. Keşke insanlara, onların bana gösterdiği alaka ile eşdeğer bir alaka gösterebilsem. Her şey çok farklı olurdu.


Şu hayatta alışamayacağım bir durum varsa o da budur zannımca: Arkadaş olarak düşündüğüm insanların s*kinde bile olmamak...

9 Kasım 2014 Pazar

Odaklanmak

Son zamanlarda dikkatimi toparlayabilmek için günler geceler geçmesi gerekir oldu. Zaten buraya geldiğimden beri bu Amerikalıların dillerinden düşüremediği "procrastination" olayının kitabını yazar oldum. Artık buranın havasından mıdır suyundan mıdır nedir?


Tabii her insanın farklı bir yapısı var, herkeste işe yarar mı bilemem ama size benim odaklanmamı sağlayan şeyleri yazmak istedim. İşiniz düşerse denemekten çekinmeyin.

1. Kahve

Ne zaman sütlü bir kahve içsem dikkatimin %70' ini toplamış oluyorum zaten. Eskiden Türk kahvesi de içerdim ama son zamanlarda fark ettim ki Türk kahvesi içtiğim günlerde çevirdiğim sayfa sayısı, normal kahve içtiğim günlerdeki sayfa sayılarından çok daha az. E tabii araya fal giriyor, faldan çıkanlara kafa yorma giriyor dikkat mikkat kalmıyor tabii.


Damla sakızlı kahveleri öneririm.

2. Saat

Günün hangi saatinde daha fazla odaklanabiliyorsak o saate abanacağız. Benim için gündüz 08-10 arası, akşam 18-20 arası ve 02-05 arası mükemmel. Geri kalanı tırt. Herkeste vardır bir saat çok iyi işleyen.


Özellikle akşam 18-20 arası üç günlük işi bitirebildiğim görülmüştür.

3. Liste

Bazı insan üstü yaratıklar her saat ne yapacaklarını yazıyor, hiç öyle olamadım malesef. Ama ufak bir not defterim var "Markete git", "Çeviriyi bitir", "Blog'a yazı koy" diye şeyler yazdığım. Yanına tik attığım zaman duyduğum hazzı tarif etmem mümkün değil. O yüzden liste de en önemli tavsiyelerden.


Sırf tik atmak için madde uydurduğum da doğrudur.

4. Açlık

Bu işte size yarar mı bilmiyorum. Ama ben aç karnına süper odaklandığımı fark ettim. Herhalde çocuklukta "Yemekten önce ödevi bitirirsen akşama gezmeye gideriz" diye gaza getirmelerinden kaynaklanıyor. Yeter ki iş bitince yiyecek bir şeyiniz olduğundan emin olun.


Bu da zaten benim neden 18-20 arası iş yapabildiğimi gösteriyor.

5. Hareket

Bunu da son zamanlarda aldığım dambıllara borçluyum. Masa başında az biraz hareket tüm dikkati toplamada birebir. Çünkü işi bitirmeden daha zor bir şey varsa o da vücudu çalıştırmaya zorlamak olsa gerek.


Kol kası yapmak da cabası.

Her türlü önerilerinize açığım dikkat toplama ile alakalı. Akıl akıldan üstündür.

Alın bu da kedi:


3 Kasım 2014 Pazartesi

Halloween

Ve sonunda bitti Halloween çılgınlığı. Bu insanlar manyak arkadaş! Hem de ne manyak! Yüzlerce dolar harcıyorlar bir kostüm için. Sürekli partiler, sürekli bir eğlence valla manyak bu Amerikalılar. Hele böyle vakitleri hiç boşa harcamıyorlar. Bana kalsaydı ben evde oturur Halloween filmleri izlerdim, keyfime bakardım, hiç olmadı Halloween vakti yapılan büyü vb. şeyleri okurdum internetten. Ama ille o karnavala gidilecek! Görülmesi gerek. Hakikatten de muhteşemdi, yağmura kadar...


Şimdi hakkını verelim, adamların inancı, geleneği bu sonuçta ve çok da güzel altından kalkıyorlar. Bir tane bile "Ay neden giyiyorlar bunları", "Aman dün efendi adamdı bugün gitmiş kostüm giymiş" diyen bir hırbo görmedim. Bizde herkes her bayram için bir fikir sahibi. Aman kurban bayramı aslında ne kadar vahşiymiş, aman ille cumhuriyet kutlanmalı mıymış. Ulan gavat! Gelenek! Bayram! 

Neyse boş konuşan çok adam var bu vakitler, sürekli dikkatimi çeker oldu. O da ayrı bir yazı konusu zaten.


Ben bu olaya çok sıcak bakmıyordum ne yalan söyleyeyim. İşin ucuzuna kaçmak istedim. Kıyafete para vermek istemedim, çok hazırlık yapmadım o yüzden. Ama daha fazla para harcamadığıma pişman oldum cidden. (Merak edeneler için Star Trek' ten Uhura oldum) O emeği, o kıyafetleri gördükçe nasıl heveslendim anlatamam! Adamların yaptığı hiçbir şey saçma değildi. Hiçbir şey özenti değildi. Çatır çatır geleneklerine sahip çıkıyor adamlar, çok takdir ettim. Google' dan arattım, tam 500 bin kişi gitmiş karnavala. Beş yüz bin, dile kolay! 

Amerika' da Halloween vaktine denk gelirsem bir daha diye aklımda kalan bir kaç nokta var, yazayım onları hemen:

1. Paraya kıyıp adam gibi bir kostüm ve makyaj şart! Ucuzuna kaçılmıyor.
2. Taksi işini önceden ayarlamak gerek, zira Amerikalılar bayramları sokaklara dökülüp trafiği felç ediyorlar.
3. Şeker şart!
4. Orijinal olmak şart değil ama kendi ayrıntını katman hiç de fena bir fikir değil. 
5. Grup olarak kıyafet seçenler çooooook daha fazla dikkat çekiyor ve beğeniliyorlar. Tek başına giyineceğine arkadaşlarınla takım ol. 


Not: Resim çeken arkadaşlardan resimleri toplarsam instagram'a koyarım.