30 Temmuz 2014 Çarşamba

Bayram Haftası Film Maratonu 5. Gün

Bugün, dönemin ilk sınavına girdim. Ayın 7' sinden önce bitirmem gereken bir başka sınavım daha var. Diğer dersin hocası leyla olduğu için neler olacak bilmiyoruz. Ama umudumuzu kaybetmedik.

Sınavdan gelip ancak oturabildim filmlerin başına. İlk film The Wolverine' di. Bu filmi izlememdeki tek amaç, başladım bari devamını getireyim mantığı başka hiçbir şey değil. Son zamanlarda çok fazla çer çöp film izlediğimin farkındayım. Ama gerçekten çok güzel olan birkaç film de izlemedim diyemem. O beğendiklerimi sağ üst köşede bırakıyorum zaten. Oradaki o 3 film izlemenizi tavsiye edeceğim filmler. Bakarsanız imdb veya benzeri sayfalara memnun olurum.

The Wolverine, çok gereksiz bir film. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum. Hele şu basuru azmış pozlu postere diyecek hiçbir şey bulamıyorum.

Bir sonraki film The Haunter pek de fena olmayan bir korku filmiydi. Biliyorum korku filmleri ile aram iyi değil, çok da anlamıyorum. Ama şu aile ile izlenebilecek basit hayaletli filmleri seviyorum; bana eskiyi hatırlatıyor. Abigail Breslin oynuyordu filmde. Ne kaa büyüdü o kız yahu... Neyse izlenebilir.

Bu haftasonu muhtemelen San Francisco' ya gidemeyeceğim. Ama maratonu en başta karar verdiğim tarihte bitirmeye karar verdim. Çünkü çalışmam gereken çok makale var. Bu haftasonu biraz kafa dinleyip ders çalışmaya ayırsam daha iyi benim için.

Bayram Haftası Film Maratonu 3. ve 4. Gün

Önümüzdeki haftasonunda yapacağım San Francisco gezisi biraz tehlikeye girdi. Belki o günlere de film koyarım. Haber veririm o zaman.

İzlediğim ilk film Transcendence idi. Acaba ben neden Rebbecal Hall' u sevmiyorum? Böyle acayip bir iticilik var bu kadında. Film fena değildi. Filmin ortalarına doğru "madem herşeye gücü yetiyor bu adam neden kendine bir beden yapmıyor" diye düşünüyordum, onu da yaptı şerefsiz. Karmaşık gelen yerler de vardı ama genel olarak otur işte arkadaşlarında izle bu filmi. Kimseyi ısırmaz, kimseyi üzmez, kimseyi düşündürüp gücendirmez. Kimse sıkılmaz da. Tam o ayarda bir film.

İkinci film Attila'ydı. Ben bu filmi izleyip izlemediğimi hatırlamıyordum. Daha sonra bir kaynaktan kalitesi fena olmayan bir kopyası geçti elime. İzlemek farzdır dedim başladım. Hikaye şöyle efenim: İskoçya' nın bağrında kopup gelen Hunlar Roma' ya saldırıyor. Ulan diyorsun, bu Hunların tipi nedir? Bir an yeminle Braveheart izlediğimi sandım. Genelde içinde at olan her filmi izlemeyi adet edinmeye çalışan bir insanım da yani ebesinin hörekesi be. Bir de ne çirkin insanlar oynuyordu hacı. Yok mu eli yüzü biraz daha düzgün, şöyle köle kız olarak koyacak. Saçını beş yıl önce kızıla boyamış çingen bulup oynatmışlar lan filmde! Yeminle bak.

Gençler bu arada iki günü birleştirmemin iki sebebi var. Hem bayram günü arada kaynıyor yazdıklarım hem de gerçekten yetiştiremiyorum artık bir şeyleri yapmaya bu aralar. Bu hafta iki sınavım var, spor salonuna gidiyorum hergün, okunacak makaleler, araya iki gezme tozma da girince tamam işte bütün gün bitti, geçmiş olsun. Planımda olsaydı ona göre ayarlardım önceden ama ani kararlar bunlar. O yüzden yargılamayın beni.

4. günün ilk filmi Reality Bites idi. Bu filmin adını sanını hep duyardım. Özellikle geçen dönem aldığım bir derste hoca sürekli bu filmi örnek verirdi "music supervision" olayı için. O sırada izlemeye fırsatım olmamıştı ama artık vaktim var bunlar için. O yüzden izlemenin tam zamanıdır dedim. Çok önyargılı oturdum filme. Allah aşkına şu postere bak ya... Neyse ama düşündüğüm kadar da kötü değildi. Ben harbiden çok kötü bir şey bekliyordum ama gayet izlenir bir film. Tavsiye ederim.

Son olarak da esasen Somewhere in Time' ı izlemem gerekirken The Host ile bitirdim günü. Çünkü, okulu su bastı. Okulu su basınca bütün dersler iptal oldu. Yurttaki elemanlar da tutturdu film izleyelim diye. Ve bu filmi seçtiler. Nahlet gelsin bu filme! Uzun zamandır bu kadar kötü bir film daha izlememiştim. Bu bir kitapmış ve yazarı da şu meşhur Alacakaranlık serisinin yazarıymış. Ulan ne bekliyorsun beşikteki bebeğe aşık olan kurt adam yazan karıdan? Bu yazarın bir formülü var, her kitabında uyguluyor sanırım. Esas kız, bir boka yaramayan... İki oğlan birisi esas kızın ilk başta aşık olduğu, diğeri de sonradan araya giren. Ama kız hep esas oğlanda kalıyor. Sonradan giren de boş kalmıyor ona da ayarlıyor birini. Herkes mutlu oluyor sonra... Vıcık vıcık... Bilseydik en başından izlemezdik muhtemelen. Ama bilmiyorduk işte, film bitene kadar da haberimiz yoktu. İzlemiş bulunduk. Ve ömrümden 2 saat de böyle gitti....

Bu arada okulu öyle bir su bastı ki, umarım yarın da dersler iptal olur. Sınavım var çünkü.

Yaş geldi 25' e ben hala ergen liseli gibi doğal afetlerden derslerin iptal olmasını bekliyorum. Evet...


27 Temmuz 2014 Pazar

Bayram Haftası Film Maratonu 2. Gün

Bayramınız kutlu olsun!!! Bir gün geriden geldiğim için henüz bayram değil bana. Zaten kiminle kutlayacağım allasen, Brezilyalılarla mı Tayvanlılarla mı? Çok yalnızım be okuyucu... İşin tek iyi tarafı: En azından oturup film izlemeye (ve diğer bir çok işi yapmama) fırsat kalıyor. Bazen gezmenin tozmanın da bokunu çıkarabiliyorum, onu fark ettim. Ama genelde sakin bir insanım, bilirsin.

İzlediğim ilk film The Devil's Violinist idi. Niccolo Paganini' yi anlatıyordu film. Ama o kadar da güzel bir film değildi. Oyuncular kötüydü, kurgu kötüydü. Oyuncular kötüydü derken başroldeki adamı bu listeye katmıyorum. Zaten adam oyuncu değil. O yüzden feci sırıtmış da kendisi her ne kadar virtüöz olsa da... Güzel olan tek şey müzikti, zaten müziğe dayamışlar resmen bütün filmi. Bir rivayete göre Paganini ruhunu şeytana satmış. Onu anlatmışlar filmde. Adamın ruhunu şeytana sattığını düşündükleri için aforoz etmişler amk. Böyle kıskançlık böyle fitnecilik olamaz. Genel olarak film, eh meh sınıfını geçemedi ama.

Not: Paganini' yi oynayan herif, Stradivarius' unu kırmış lan yanlışlıkla. Köpek! İt! İçim acıdı lan okurken haberleri... Ayrıca cover'ları ile meşhurmuş. Youtube' dan aratın bir David Garrett adını.

İkinci filmim The King of Comedy idi.Robert De Niro ile Scorsese' nin bu filmini izlememiştim. Kendime kızardım bunca zaman izlemedim diye. Şimdi de izlemediğim için kendime kızmama kızıyorum. Çünkü beğenmedim. Robert De Niro harikaydı, şovu da bir numaraydı. Ama genel olarak filmi beğenmedim. Robert De Niro'nun yaptığı her işi beğenmeye başladım son zamanlarda neden bilmem. Başka bir gözle görmeye mi başladım acaba nedir? Kaç yıllık filmler, kaç sefer izlemişimdir ama önceden bu kadar dikkatimi çekmezdi. Neyse... Bahsettiğim stand up kısmını izlemek isterseniz diye şu aşağı bırakıyorum:


Bayram Haftası Film Maratonu 1. Gün

Veeee karşınızda yeni bir bayram haftası film maratonu!!! İlk gün gayet güzel geçti, gayet sakin, rahat. Zaten ihtiyacım vardı kafa dinlemeye, çok fazla analize gerek kalmadan sakin sakin film izlemeye. İlk günün filmleri Clash of the Titans ve Wrath of the Titans idi. Evet ben bunları izlememiştim. Bir kere televizyonda birine denk geldim ama ya çok kalabalıktı izleyemedim, ya da araya başka bir şey girdi dikkatim dağıldı. Oturup adam gibi izlemeye hiç vaktim olmadı bir türlü. 

Clash of the Titans' ın başındaki o nebulalar ne güzel yav. Filmde en beğendiğim sahnelerden birisi oldu. Ayrıca ben bu filmi neden izlememişim diyorum ama sanırım nedenini biliyorum. Ulan o baş roldeki kıymık yok mu o kıymık! Mal herifin teki. Hiç sevmem. Ondan izlememişim. Ama filmde epey adam vardı. Bir nevi King Arthur (o yazının da kıymetini bilemediniz hiç).
Mads Mikkelsen gene yakarım ulan burayı modunda. Bir de bir adam var hep Yunanı oynayan, 300' ün yenisinde de vardı. Baktım adına Hans Matheson imiş. Adamın tek rolü var: Yunan. Skins elemanları vardı (Effy ile ağabeyi), Liam Cunningham varıdı, her bir şey varıdı... Favori karakterim Mads abiye rağmen o Cin idi. Ulan ne güzel yapmışlar o cinleri. Bir bu cinler bir de Noah'taki melekler. İkisi de mükemmel olmuş idi. Cadılar da iyiydi. Hele arkada durup önde duranın her sözünü tekrarlayan askfjşlsh.

Wrath of the Titans da o kadar ahım şahım bir film değildi gençler. Ama gideri var. Neden? Rosamund Pike bebeğim! Güzel bir Andromeda olmuş. Zira ilkini pek de gözüm tutmamıştı. Ayrıca o Kronos nedir kuzum? Bir an Sauron geldi sandım. Filmin sonunda ilk filmdeki "cockblocker" Draco (Mads) olmadığından Andromeda' ya yazabildi sonunda esas oğlan. Bir an bekledim ama sonlara doğru bunlar konuşurken Mads abinin çatırt diye tokatı yapıştırmasını... Aynı ilk filmde olduğu gibi.

Yalnız iki filmi de izlerken aklım ister istemez Persona' ya gidiyor (bir oyun). Bütün personaların isimleri kutsal yaratıklardan geliyordu, bir de Tartarus vardı tüm iblisleri bulup öldüreceğin. Neyse işte.

Bütün kadronun Britanya vatandaşı olma zorunluluğu olan başka filmlerde görüşmek üzere efenim. Bak hatta güzel fikir. Bir liste yapabilirim bunun ile ilgili. Takipte kalınız.

24 Temmuz 2014 Perşembe

Bayram Haftası Film Maratonu

İstek üzerine artık maraton diye anıyoruz arkadaşlar! Teşekkürler.


Ben dedim ya size garanti bir işim çıkar o haftasonuna diye. Bilin bakalım ne işim çıktı? San Francisco!!! 


Ben de ona göre bir liste hazırladım. Vatana millete hayırlı olsun. Divergent' ı da ekleyecektim ama ben muhtemelen bu akşam gömerim o filmi. Bir yorum yazarım sonrasında... Nays.

26 Temmuz
Clash of the Titans
Wrath of the Titans
27 Temmuz
The Devil’s Violinist
The King Of Comedy
28 Temmuz
Transcendence
Attila
29 Temmuz
Reality Bites
Somewhere in Time
30 Temmuz
The Wolverine
Haunter
31 Temmuz
Hellraiser
Hellraiser II

22 Temmuz 2014 Salı

Bayram Haftası Çelıncı Vol.2

Geleneksel hale getirmeyi umduğum film çelınçlarıma kaldığım yerden devam ediyorum. Ve hatta bu Challenge olayının bir Türkçe adı olması gerektiğini düşünmeye başladım. Film Haftası desem "Uluslararası Arpa Kurdu Film Haftası" gibi düttürü bir entel isim gibi geliyor kulağa (arpa kurdu diye bir şey var mı bilmiyorum, bilmek de istemiyorum). Aklıma maraton geliyor. Bilmiyorum ne dersiniz, size bırakıyorum fikri. 



Elimde o kadar çok film birikti ki artık bir elden geçirmeliyim. Nasıl olsa burada vakit bulabiliyorum öyle şeylere (şimdi böyle dedim ya garanti bir şey çıkar), o yüzden bir günde iki film izlemek gibi bir niyetim var. Ayın 26' sından 3' üne kadar devam ettirmeyi düşünüyorum. O yüzden fasten your seatbelts. Benden haber bekleyin.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Yurt Halleri

Üç gündür kaldığım yurtta çok acayip şeyler oluyor. Birisi bir kızı camdan dikizliyor diye suçlanıyor, yurttan atılıyor. Bir Brezilyalı tongaya düşürülüyor (alsında tam tersi olurdu), Asyalılar masamıza oturup bize dikleniyor falan. İnsanların suyuna yemeğine ne katıyorlarsa son günlerde herkesin ayarı bozuldu.

Yurtta şuan yeni adamlar mevcut. Yirmi tane Tayvanlı geldi. Geldikleri gün tuvalet tıkandı, taştı, her yeri bok götürdü. Bizim katta kalan kızlardan bir tanesi sakal traşı oluyor bildiğin, görünce şoka girdim. Tuvalet eğitimini tamamlayamamış bu insan ekibi ne zaman geri gidecek pek bir fikrim yok. Temizlikçiler ellerinden geleni yapıyor her gün tuvaletleri temizlemekle. Destek vermeyi unutmayalım bu emekçilerimize.


Ulan geçen kahvaltıda arkamdan öbür masaya geçmeye çalışan ama beceremeyen koca götlü bir kız, resmen poposuyla benim sandalyeyi itekleye itekleye geçmeye kalktı. İnsanlıktan nasibini almamış bu Homo Habilis için türlü türlü fikirlerim var. Ama daha zamanı var işte o planların. Ulan gavat, ulan kıt! Adam gibi "Afedersiniz geçebilir miyim," desene! Resmen tacize uğradım lan! Bu sabah da aynı kız ve tayfası geçmişler bizim masaya (herkesin her zaman oturduğu bir masası var ilk defa gördüm bir başkasının masasına dadanan) yayıla yayıla bir de suratımıza bakıyorlar bir problem mi var diye. Çöp şiş olacaklar haberleri yok. O nasıl bir kendine güvendir, o nasıl bir harekettir hiç beklemezsin Asyalılardan. Höt dersin çekilir çünkü bunlar.

Neyse. Yeni bir oda arkadaşım var. Oda arkadaşını anlatmadan önce tarif etmek istediğim bir film var adını hatırlamıyorum. Bir eleman var fotoğraf çekiyor sürekli, bu ve bunun kız arkadaşı resimlerde bir farklılık görüyorlar. Resimlerde bir ruh var. Bunu araştırıyorlar bu ruh meğer bu elemanın üniversiteden manitasıymış, bir sürü olay. Kız acayip çirkin. Bir de ruh halini düşünün, manyak bir şey. İşte o kız ayarında bir kız benim bu yeni oda arkadaşım. Kız gıkını çıkarmıyor, sürekli ders çalışıyor. Ulan çok korkuyorum bu kız ölürse başıma musallat olur diye. Geceleri horluyor bazen, korku filminden çıkmış gibi amk. Huyuna gitmeye çalışıyorum kızın ki musallat olmasın.


İspanya' dan yeni kızlar geldi. Sevdim ben baya bunları. Neden mi? Brezilya'lıları fırıl fırıl parmaklarında döndürüyorlar çünkü. Yerin dibine sokup çıkarıyorlar. Allahım bir gülme geliyor aslkdfjshgkdflşj.. Bir sürü yeni resim çektim polaroid ile. Bu aralar keyfimiz yerinde o yüzden. Bir de şu Tayvanlı Habilisler bir gitsin süper olacak.


Ha bir de her gün menüden tavuk çıkmazsa artık o daha süper olacak.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Beverage Boi

Geçen gün bir arkadaşı kafamda tartarken bir anda aklıma bir fikir geldi. Bu arkadaşın ne kadar Ice Tea' ye benzediği fikri... Hakikatten yoktu böyle bir benzerlik. Şekil desen aynı. Çok enteresan görünse de sonuçta içinde çay var. Her zaman da çekilmez Ice Tea, aynen o arkadaş da öyle. Sonra birden aklım başka bir arkadaşa kaydı. Ulan adam aynı Bomonti Filtesiz 50'lik! Yok böyle benzerlik ya tarifi mümkün değil. Tek tek arkadaşları düşündükçe daha fazlası gelmeye başladı aklıma. Ben de oturup bunu yazmaya karar verdim.

Nasıl olur bu içecek tipi adamlar? İlle içmeleri gerekir mi? Yoo, sevmeyebilir de. Ama kişiliği içecek ile birebir uyuşuyor işte.

Ice Tea ile başlayalım o zaman. Etraftaki kımıl zararlıları (bkz. kola türü adamlar) varken muhabbet olarak tek çekilebilen adamlardır. İlla ki birilerinin ilk tercihidir bu adamlar. Düz adamlardır ama bir olayları yoktur genelde. Çok konuşurlar, boş konuşurlar. Çoğunluğu "kardeşim, teyzeciğim, halacığım" diye kırıtarak konuşur. Aile meclislerinde en çok gülenler bunlardır. Arkadaşları ile çiğ köfte partileri vermeyi, Bahçeli'de gezmeyi ve de erkenden evlenmeyi severler.

Kola adam. Bu kımıl zararlıları hakkında hiç kimsenin iyi bir fikri yoktur. Pisliklerdir, her laflarının altında bir iğneleme vardır. Herkes ne kadar zararlı olduklarını bilir. Ama mutlaka ortamlara davet edilir bu insanlar. Çünkü ucuz ve zibil gibi her yerde kaynıyordur... Tek yaptığımız arkadaşlıklarının o kadar da fena olmadığını düşünerek dozunu ayarlayınca bize zarar vermeyeceklerini sanmak...

Bomonti adam. Sakallıdır bu adam. Yer fıstığı sever. Çok sigara içer. Muhabbeti nereye kadar çekilir bilinmez. O durum senin ne kadar Bomonti sevdiğine bağlıdır. Türkü dinler, paylaşır. Hep dertlidir, bir aşk acısı vardır. Her türlü eğlence ortamı açmaz üstelik. Onun dediği olacak, onun istediği yapılacak! Kafasında belli başlı bir düşüncesi vardır, aksini kanıtlasan bile inanmaz. Kendi bildiğinden şaşmaz.


Heineken adam. Sosyal bir adamdır. Herkesle edeceği bir muhabbeti vardır. Ama saat 12 olunca ortadan kaybolur bu adam. Nereye gider, kimle görüşür bilinmez. Mesaj atarsın cevap yazmaz. Yolda yürürken bir sürü yerden tanıdığı çıkar ama öyle mistik takılır ki "Geçmişimde olanları unutmak istiyorum Nalan" der gibi, sanırsın ki yolda kendisine selam veren o adam aslında geçmişte CIA ajanlığında uzaylı cumhurbaşkanı suikastı gerçekleştirmiş... Güzel güler. Ama sana gülmez, başkalarına güler.

Çay adam. Ice Tea' den tek farkı, kasıntı olmamasıdır. Yoksa tamamen aynı. Kibarlıktan kırılmayanı...

Ayran adam. Enişte gibidir bu adam. İlk 15 dakika süper olmakla birlikte bir yerden sonra uyutur. Bayar feci. Ama enişte gibi arabasıyla her yere götürür seni. Gıkını çıkarmadan tüm önemli meclislerde yanında olur. Aile olmak kolay değil.


Rakı adam. En sevmediğim cinsten adam bu olsa gerek. Kendini büyük bir bok zanneden bu adam, bir nevi Bomonti adamın yaşlılık halidir. "Hanım"ı vardır evde. Öyle bir konuşur ki 60 yaşında dersin. Oysa bir fark edersin ki daha 35. Ona göre "Hanımlar evde otururken" kendisi arkadaşları ile birlikte dünyayı kurtarmaktadır dışarıda. Haftasonları arkadaşları ile mangal düzenler, o hanımlar da içeride masaya yardım etmektedir. Yüzde seksen dokuz o "Hanım"ını aldatıyordur zaten. Bel altı konuşmaları, arkadaş seçimleri direkt sana kanıt gibidir bu adamın yapabilecekleri hakkında. Şiir bilir gibi konuşmaz mı bir de off...


Daha ne adamlar var ne adamlar... Düşünmeniz yeterli. Su adam var, gazoz adam var, Niğde gazozu adam var... Türetebildiğin yere kadar. O yüzden size bırakıyorum gerisini. Düşünün bir etrafınızdaki adamlar ne adamlar.