27 Şubat 2012 Pazartesi

Asus Transformer Prime

Efendim uzun zamandır kendi bilgisayarımın artık pert olması ve sürekli olarak baba bilgisayarında sığıntı gibi yaşamaktan gına geldiğinden ve elime üç kuruş para geçtiğinden yeni bir bilgisayar almaya niyetlenmiştim. Ama aslında baba bilgisayarı nasıl olsa bana kaldı istesem tablet alabilirim ne güzel olar diye gönlüm tabletlere kaydıydı.

Oturdum araştırdım. Ipad almayacağım garantiydi. Çünkü Ipad sevmiyordum. Çünkü Ipad'den tiskiniyordum. Bunun bir çok sebebi vardı çünkü, ne kadar sonradan görme varsa hepsinde olması başta olmak üzere, piyasada daha kaliteli ve DAHA UCUZ ürünlerin olduğunu bilmem gibi...

Ayrıca ASUS severim ben. Kullandığım bilgisayarların (iki tane zati) hepsi (arada emanet kullandıklarım dahil olmak üzere) ASUS idi. ASUS seviyordum. ASUS bir taneydi. ASUS, ASUS'tu, gerisi yalandı... Hiçbir orijinalitesi olmayabilirdi ancak her zaman daha iyisini yapardı. Biz böyle bilir böyle severdik ASUS'u. O, candı... canandı...

Tablet araştırırken (kasımda başladım) ASUS'un mükemmel ötesi güzel bir tablet çıkaracağını duydum. Bu öylesine güzel öylesine kalite bir tablet olacaktı ki, herkes heyecanla bekler olmuştu. Üstelik takılabilir klavyesi ile çevirilerimi rahatlıkla yapabilecektim, böylece laptop yükünden büyük ölçüde kurtulmuş olacaktım. Çok heyecanlıydım, parası neyse verip alacaktım gardaş.


Ocak ortası gibi ilk olarak klavyesiz modelini sürdüler piyasaya. Klavyesi sonra satılmaya başlandı, ikisi birlikte 1.600 lira gibi bir şey ediyordu. Yalnız bir sorun vardı. İki renkli çıkan ürünün sadece dangalak bir MOR rengi gelmişti güzel ve yalnız ülkemize. Çalışanlara diğer güzelim, şahane, fevkaladenin fevkinde şampanya rengini sorduğum zaman gördüğüm tepki yıktı beni.

Aylardır tablet araştıran ben sanki sırf rengine bakıyomuşum da manavdan elma seçiyormuşum gibi, teknolojiden anlamayan andaval biriymişim gibi bir tepki. Sanki Allah benim belamı versinmiş, "taş gibi tablet, alacak paran da var, sırf dışına göre mi seçiyosun" bakışlarına maruz kalmıştım.

Size ne lan hırtolar? Diyelim ki öyle rengine göre seçiyorum gene de sana ne lan angut! Sen kimsin sünepe! Fakir! Aşağılık yaratık. Kahpe! Sana ne lan düdük! Sana ne lan bebe! Zalım mısın?

Feci inada bindirdim Şampanya rengi gelene kadar bekleyeceğim ulan!

7 Şubat 2012 Salı

Sinikırs


"Açken sen sen değilsin" mottolu reklama kılım. İzlemeyen (varsa) için anlatayım. Bir grup bekar erkek ev taşıyor. Aralarından biri açlıktan Muazzez Abacı'ya öbürü de Gönül Yazar'a dönmüş. Muazzez'e bilgisayar ekranını karpuz gibi fırlatmalarının ardından gayet tabi Muazzez dengesini kaybedip yere düşüyor. Sonra diğer bekar erkekler bununla alay ediyor, tüylü bamya falan filan diyerekten.

O tüylü bamya diyenin ağzına s*çarım lan ben! Terbiyesiz herif! Kimsin lan sen? Kimsiin? Geçmişin beleşten iş gücü bulmuşun köle gibi çalıştırıyon arkadaşını, üstüne üstlük bi de alay ediyosun. Hırbo. Ağzını burnunu dağıtırım ben o Muazzez'in yerinde olsam. Hele o aralarına girmeye çalışarak "al abi bi sinikırs ye" diyen kıroyu daha bir döverim. Ulan sen arkadaşını sabahtan beri senin evini taşıması için eşşek gibi çalıştır, bir yemek ısmarlama g*tten bi çikolata ile geçiştir. Ulan angut! Ulan dallama! İnsanlıktan nasibini almamış orangutan! Nesin lan sen? İnsan mısın?

Muazzez ile Gönül'ün orada bulunmaması gerek en baştan. Böyle heriflerin hem evini taşıyıp hem alay edilip sonra da sanki y*rraklık eden onlarmış gibi muamele görmelerini hak etmiyorlar. Yalan mı? Alsın o tüylü bamya diyen bi tarafına kosun o sinikırsı.

3 Şubat 2012 Cuma

Facebook Saçmalıkları

Her gün en az on kere baktığım bir site olan Facebook hakkında kafamda biriken bir şeyler var. Mesela:

1. Profil resmi olarak çiçek, çocuk, yetmez ama evet logosu, Arapça Allah yazısı,gölgesinden kalp şekli çıkan yüzükler (bkz. soldaki resim), feriha ile emir (bir zamanlar deniz efe aslı threesome'ı var idi)falan filan zırva bi ton iş koyan liselden tanıdığım kız arkadaşlarım. Yarısını ismini hatırladığım için kabul ettim, diğer yarısını kabul etmedim valla. Hatırlamıyorum çünkü 50 tane kız vardı sınıfta, e sen de resmini koymamışsın hiçbir yere. Ben nereden bileyim kimsin sen? Anlamadığım çok şey var bu insanlarla ilgili. Kafa yoruyorum bazen ama bir şey bulamıyorum.

2. İlkokulda orta okulda falan hiç muhabbetimin olmadığı tembel olduğu için her gün dayak yiyen adamlar. Tamam resmi de var bunların. Ama bazıları gerçekten daha da sinir bozucu hale gelmiş. Sadece sana yazmak için ekliyolar seni feysbukta. Bunun düşüncesi bile sinir bozucu zaten.

3. Yeni edindiğim bir uygulama sayesinde kim arkadaşlıktan silmiş, kim sayfasını kapatmış kim geri açmış görebiliyorsun. Kimse ayyy bunu mu merak ettin demesin gardaşım hepiniz de benim gibi merak etmişsinizdir. En azından sürekli olarak kendiliğinden azalan artan arkadaş sayısı kafa karıştırıcı benim için. Neyse işte. Halt ettim ekledim uygulamayı. Bütün bir gün boyunca tek gördüğüm, sadece nedense sadece kızların hesaplarını kapatması, gece yarısı geri açması ve sabah geri kapatması oldu. Niye yani noluyo orda?

4. Mezun arkadaşların oyun isteği yollaması. Bu aslında canı sıkılan insanın bütün gün oyun oynuyorum bir şey yapmıyorum görün halimi a dostlar ifadesi değil mi? Yazık lan çok üzülüyorum onlara ben. Ben de mi böyle olcam diyorum sonra.

5. Hepimiz tanımadığımız kişileri eklemişizdir, gayet normal bir olay bence. Ama ekleyen adamların yıllar sonra "Pardon ekleşmişiz ama kimsiniz siz ben tanımıyoruaam" demesi garip. Olum sen ekledin beni. Açılış muhabbetin bu mu? Ne diyeyim ben sana cevap olarak? Muhabbeti baltalayan sensin zaten, sana söyleyecek kelime bulamam ki "e tanımıyosan niye ekledin, sil" demekten başka.

6. Anlamadığım bir olay da facebook chat. Msnde neredeyse bir aydır kimse online olmuyor artık baktım bütün insanlar ordaymış meğer. Başta adam yerine koymadım ben bunu. Geçenlerde açayım bari dedim ama bi b*k anlamadım ben. Buralar hep kasıyo ama kimse msn de değil artık. Msn'in o rahat ortamı yok ki milletle "cibırcebır" yapasın.

Böyle böyle şeyler.

27 Ocak 2012 Cuma

İstanbul'u Sevmemek

Neden bilmiyorum İstabul'a karşı aşırı bir nefret besliyorum. Bana ne yaptı İstanbul? Hiçbir şey... Gene de sevmiyorum, sevemiyorum, uyuz oluyorum, şehri yakmak istiyorum.

Böyle bi terslik var sanki İstanbul'da. Sanki insanları geceleri tek ayak üstünde duruyomuş gibi, sanki şehirdeki bakireleri tanrılara kurban veriyorlarmış gibi... Şehirdeki her şey kasıntılıktan ölüyor. Böyle filmlerde Chris Evans ile öldürülmüş süper kahramanlar gibi bi gereksizlik bi zorlama bi iğrençlik bi pompalamasyon... Ömrümde bu kadar yavşak insanı bir arada görmedim. Yok İstanbul'da deniz varmış, taşı toprağı altınmış yok bilmem ne.. Pardon ama bi sktirip gider misiniz lütfen? Git at o denizden kendini insanlığa bi hayrın dokunsun.

Hele bir de Ankara ile yapılan kıyaslamalar var ki adamı öldürür. Övüle övüle bitirilemez o İstanbul. Yok Ankara'da deniz bile yok, orada insanlar nasıl yaşıyor? Hava hep gri (halbuki yalan, kış aylarında hava gayet beyaz olabiliyor -!-) insanlar sıkıcı, orda hayat yok. Hasbam İstanbulda sanki gece hayatına akmaktan ölüyo, sanki milyon tane verilen konsere her gece gidiyo, her gece sinemada tiyatroda fink atıyo falan. Bir de Ankara'yı beğenenlerin küçük şehirlerden gelenler (satır arasında köylü kelimesini okudunuz biliyorum) olduğunu söyleyen İstanbul'lu (!)lar var. Siz sanki oraya Sivas'tan, ne bileyim Trabzon'dan falan gitmediniz sanki amk. 7 nesil İstanbul bebesi sanki. Kendini ne olarak görüyosa, kıronun önde gideni...

Türkiye'nin bir çok ilini görmüşlüğüm vardır ama hiçbirinde İstanbul'daki tipleri görmemişimdir. Böyle götü kalkıklık böyle yavşaklık yok yahu dünyanın hiçbir yerinde. Böyle İstanbul'da oturuyorum deyince bir insan direkt olarak kafamda canlanan bir tip var. Tüm ömrünü yolda geçiren, entel koftisi, böyle canı sıkılınca gidip Can Bonomo, Büyük Ev Ablukada falan dinleyen gereksiz bir tip (Eskişehirde öğrenci olanlar da Model dinler dikkatli bakarsanız). Bu kadar sevimsiz, bu kadar gereksiz bir insan daha hiç görmedim, göreceğimi de sanmıyorum.

Nefretim büyük.

15 Ocak 2012 Pazar

Fareli Köyün Usher'ı

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde çok uzaklarda bir köyde kendi halinde bir halk yaşarmış. Müzisyenlerle dolu bu halk bir gün boyband denen yaratıklarla karşılaşmışlar. Her yerde o kadar çok boyband varmış ki, halk artık bunlarla baş edemez olmuş. Her delikten yeni bir boyband çıkmaya başlamış. Her yerde bu boybandler kaslı kaslı vücutlarını parlatıp buğulu gözlerle aşk şarkıları söyleyerek insanları sürekli iğrendiriyorlarmış. Bir raddeye geldikten sonra halk gene bir müzisyen olan Usher'a Michael Jackson'ın pop tahtı karşılığında bu boybandlerden kurtulmasını istemiş. Usher da bu durumu seve seve kabul etmiş. Başlamış boybandlerden bile beter şarkılar yapmaya. O kadar kötüymüş ki şarkıları boybandler bile bu duruma katlanamaz hale gelmişler ve köyü terk etmeye karar vermişler.

Usher onları uzak bir daymenşına sürerken bu boybandlerden bir tanesinden Justin Timberlake diye bir gavat kulaklarını tıkayarak Usher'a meydan okurcasına köyde saklanmış. Usher uzaklaşana kadar bu ergenin farkına varmamış bile. Ama işini bitirip köye geri döndüğü zaman bir de ne görsün?!! Köy halkının kendisine söz verdiği tahtın yakınında başka bir adam duruyor! Üstelik muhtar Emtivi de onun sırtını sıvazlıyor.

-Dur orda soluk benizli!, demiş Usher.

Justin Timberlake onunla kavgaya girerek kaslı ergen vücudu ile buğulu bakışlarını Usher'ı yok etmek için kullanmış ama nafile! Kavgalarının devam ettiği bir sırada köy muhtarı Emtivi çıkıp demiş ki:

-Madem ikiniz de bu tahtı istiyorsunuz o zaman iyi olan kazansın.

Aslında muhtarın amacı tahtı kimseye vermeyip üstünden yıllarca rant sağlamakmış. Usher bu işte bir terslik olduğunu anlayıp bu durumu kabul etmemiş. Emtivi muhtar da Justin'e yıllar boyunca tahtın yeni varisi muamelesi çekip tüm halka ne büyük bir müzisyen diye yedirmiş.

Oysa Usher o arada gizli mağarasında çok ama çok gizli bir deneyle uğraşıyormuş. Amacı tüm köyden intikam almakmış. Gizli silahını tamamladıktan sonra tekrar halk arasına karışmaya karar vermiş. Yıllar sonra köy halkının karşısına çıkıp herkese dostça davranmış ve köy halkına ufak bir çocuğu tanıtmış. Bu çocuğun adı da Justin Bieber'mış. Oysa bu çocukta bir terslik varmış. Ağzını her açtığında köyün çocukları büyüleniyormuş ve hep onu takip ediyormuş. Bütün köy çocukları saçlarını onun gibi kestirmiş, bütün küçük kızlar dolaplarına onun resimlerini asmış. Netekim (!) en sonunda köyün bütün çocuklarının ağzına s*çılmış, hepsi birer gerizekalı olmuşlar ve ailelerini utandırmışlar.

Halk Usher'a gelip:

-Aman Usher yaman Usher nolur kurtar bizi bu hanzodan, demişler.

Ama Usher'ın cevabı hazırmış:

-Bana yıllar önce yaptığınız haksızlığın bedelini şimdi çocuklarınızla ödeyeceksiniz, demiş onlara intikam dolu bir sesle.

Ve Usher'ın köyden aldığı intikam bütün bir köyü yok etmiş. Usher da gitmiş oralardan.

.
..
....
Evet, canım sıkılıyor.

22 Aralık 2011 Perşembe

Arkadaş Kalmayalım



Beyler..

Yoksa siz de mi en az bir defa "Biz arkadaş kalalım, böyle iyiyiz" diye reddedilmiş bir insan mısınız?

Yoksa o kızlar sizi iyi günde kötü günde yanlarında bulundurup daha sonra sizi sevemeyeceklerini mi söylediler?

Yoksa o kızlar sizi reddederek size hayatınızın en kötü deneyimlerini mi yaşattı?

O zaman iyi dinle seni iğrenç insan müsveddesi çünkü sen dünya üstünde bulunan en iğrenç parazitsin ve birinin bunu sana direkt olarak söylemesi lazım!

Sen öylesine iğrenç bir insansın ki, bu yaşına kadar karşındaki insana seni seviyorum diyemeyecek kadar ödleklik yapıyorsun. O kızın arkasından ne pis hayaller kuruyorsun ve kız seni reddettiği için bu sefer o kötü oluyor.

Bok ye. Sen daha kötülerini hak ediyorsun. Dua et ki o kız seni arkadaşı olarak kabul etmiş sana hayatında yer vermiş. Senin esas yerin şurası demek isterdim ama dünya üstünde böylesine iğrençliği barındıran bir yer yok. Senin beynin hariç...

Pis sinsi herif, kızın yanında gayet samimi bir arkadaş gibi, o kızın en zayıf anında kıza destek olma bahanesinin ardından kıza sarıl, derdini dinleme ayağına bir elin kızda olsun. Bu nasıl bir namertliktir ki adam bunu o kadar yavşakça yapıyor yine de hiç bir kusuru yokmuş gibi üste çıkmayı bekliyor. Kızdan hoşlanıyorsan adam gibi söyle, dansöz gibi kıvırtmanın alemi ne? Sen izin veriyorsun o kızın seni arkadaş olarak görmesine, çünkü arkadaşı gibi davranıyorsun. Sonrasında çıkıp bana arkadaş muamelesi yaptı diye ne yüzle insanlara anlatıyorsun?

O beğenmediğiniz "yavşak" dediğiniz adamlar en azından en başından dürüst olup niyetlerini belli ediyorlar. Sizin gibi 10 yıl boyunca kızın kilodunun dibinden sinsi sinsi dolanıp kendini belli etmeden yaşamıyorlar. Şimdi söyle kimmiş aşağılık?

Hala kendini haklı mı görüyorsun? Görürsün elbet puştsun çünkü. Ama en azından geçip "bana arkadaş muamelesi yapıyolla" diye insanlara ağlama. O kadar da aşağılık olma bari...

Umarım en kısa sürede geberirsin seni pis adi aşşağılık sürtük!

4 Aralık 2011 Pazar

Olaylar Olaylar..

Geçen hafta pazar yazdığım yazının ardından kehanet ile ilişkim olduğunu birebir kanıtladım. Tekrar başıma böyle bir şey geleceğini hissetmişim zira. Hayatımın %75'ini dalyaraklarla arkadaş olmaya çalışarak (%25'ini de bu lafı muhtemel üstüne alınacaklara laf anlatmakla) geçirdiğimin bir kanıtı oldu adeta. Tekerrür, tekerrür ve tekerrür.

Dip not: Duygu'ya 5 yılımı nasıl bir angut ile arkadaş olmaya çalışarak geçirdiğimi bir haftada gösterdiği için ayrıca teşekkür ederim.