Günün filmine geçmeden önce biraz dert yanayım, blogun amacı çok da sapmasın. Malum burayı dert köşesi olarak kullanıyorum çok uzun zamandır. İnsanlara gına getirtiyorum yazdıklarımla.
Bir şey için çok uğraşırsın ama inadına olmaz ya. Bu son iki yılımı çok güzel özetleyen, özetlerken de adeta (!) erzimi bilmem ne eden bu gerizekalı durum hakkında bir şey demek istedim. Olmayacağını hissettiğim, en ufak bir şüphemin dahi bulunduğu bir işe bu kadar umut bağlamamayı ne zaman öğreneceğim bilmiyorum ama epey yol kat ettim sanırım. Resmen dipsiz kuyu, battıkça batıyorsun. Daha niye uğraşıyorsun? Demek ki seçtiğin yol yanlış. Her ne kadar istediğin kesin bir şey olsa da ona ulaşmanın yolu tek değil ki. Bendeki bu çocukça inat da buradan geliyor zaten "Bir kere de benim istediğim şekilde olsun" demekten. Kendi yolunu daraltan benim, kendini çıkmaza sokan benim. Kendi sinirini bozan, ömründen boş yere 2 yıl silen benim.
Bunu bir daha yapmamam lazım, kendimi acil toparlamam lazım. Zira Amerika'ya gidiyorum. Öyle ya da böyle. Bugün ya da yarın. Bir şekilde.
Belki ilerde size 5 alternatif kuralımı anlatırım bir yazıda.
Neyse filme geçelim. Tam bir aile filmi. Otur akşam, al eline çayını çekirdeğini izle. No brainer. Biraz dram, biraz spor biraz Eastwood yaşlı huysuzluğu tamam işte. Ayrıca filmde Justin Timberlake'in olduğunu bileydim hiç koymazdım ben bu listeye ya hadi neyse.
En sevdiğim karakter Pete idi. Tam amca.
En sevdiğim dialog Pete ile Gus arasında geçen "Bu evin hali ne?" "Duymadın mı? Feng Schmay" şeklinde geçen salak espriydi.
En sevdiğim sahne de aha bu:
Bazen tam bir gakkoşa dönebiliyorum zevklerimle. Allah benzetmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder