19 Eylül 2013 Perşembe

IMDB Puan Yorumları

Çoğunuzun (ben de bazen dahil olabiliyorum) imdb puanlarına göre  film seçtiğini biliyorum. Hatta bu çoğunluk arasında film öner dediğimde bana hala Godfather'ı veya Esaretin Bedeli'ni önerdiğini de biliyorum. Hatta bazen espri mi yapıyorlar yoksa ciddi olarak mı bana bunu diyorlar emin olamıyorum.

Neyse konudan şaşmayayım. Bu imdb puanları kimi yerde şişirme kimi yerde de doğruyu yansıtmakta. Garip puanlar. Bu puanlara bakılırsa tüm eski filmler 8 ve üzeri mükemmellikte (ki bir çoğunun "ilk" olması dışında hiçbir iyi yanı yok), ayıla bayıla izlediğimiz komedi filmleri ise 6 vasatlığı içermekte... Arkasında PR ordusu olan 20 kaslı adam ve kadının oynadığı filmler de 8 ve üzeri almakta ama bağımsız, süper senaryolu dehşet ötesi filmler 7'yi geçememekte. Çok can sıkıcı oluyor bazen çok.

Kendi kafama göre oturttuğum bir sistem var. Bu imdb puanlarını nasıl yorumladığım hakkında. Sizlerle paylaşayım, belki işinize yarar.

1,2,3 ve 4.9'a kadar olanlar kötü korku filmleri ve de kötü komedi filmlerinden oluşmakta. Bir de Şahan Gökbakar filmleri anladığım kadarıyla.

5.1-5.5 arası: Muhtemelen içinde iyi bir oyuncu bulunduran ama konu işleyişi açısından vasat kalan filmler.
5.5-5.9 arası: Muhtemelen içinde iyi iki oyuncu bulunduran ama konu işleyişi açısından vasat kalan filmler.
6.0-6.3 arası: Yoklukta gideri olan filmler. Komedi filmiyse kesin izlenmeli. Korku filmiyse de izlenebilir. Dram ise meh.. Belki anne baba sever oturup onlarla izlenebilir.
6.4 : Kesinlikle bir Adam Sandler filmi.
6.5-6.9 arası: İzleyenin hoşuna gitmesi çok yüksek ihtimal olan kıymeti bilinmemiş filmler.
7.0-7.3 arası: Vasat dram filmi. Komedi veya korkuysa tadından yenmez. Ömür Gedik %100 beğenmiştir bu filmi, uzun uzadıya hakkında yazmıştır.
7.4: Kız arkadaşla izlenecek film. Kaçarı yok izlenecek. O kadar.
7.5-7.9 arası: Rahatlıkla izlenen ve genelde sevilen normal Hollywood filmleri. No brainer dedikleri cinsten olanların yanında "güldürürken düşüdüren" cinsten olanları da var.
8.0-8.5 arası: Oscar sahibi çıkaran filmler. Çok abartılan filmler buradadır. Puanla abartılmamıştır ama insanların "oha izledin mi"si yüzünden abartılmıştır. He izledim he git başımdan filmleri.
8.5-8.9 arası: Ters köşe filmleri. Sevmemenin imkanı yoktur.
8.9 ve üstü: Dark kınayt. (Betmenli)

6.5-6.9 arası filmleri göz ardı etmeyin, kaybeden siz olursunuz. Belki bir gün size o aralıktaki filmlerden öneri listesi hazırlarım, zira en çok o aralıktan izliyorum son zamanlarda. Hiç de pişman olmadım. Bu filmler size sıkıcı da gelse bir noktası sadece bir noktası olur ki izlenmeye değer tekrar tekrar. Dokanır.

Ps: N'olur artık film önerisine Fight Club falan demeyin la. Bu kadar vasat olmayın, ayıptır. Kız da tavlayamazsınız hem...

16 Eylül 2013 Pazartesi

Hakkımdaki 50 Şey

İnternetin her köşesinde yapılmış, boku çıkmış bir şeyi daha sizlerle paylaşmaya geldim. Hakkımdaki 50 şey tagı...

Her ay film çelıncı yapamayacağım için başka dandik ne var diye durdum düşündüm ve aklıma bu geldi. Şimdi sizlerle benimle ilgili 50 gereksiz ve saçma bilgiyi paylaşacağım, siz de ilgileniyormuş gibi davranacaksınız oke?


  1. Açık ara farkla en sevdiğim yazar Neil Gaiman'dır. Sandman'in gerçek olduğuna inanmaktayım.
  2. Büyük şehirlerde havada kapılacak bir lise giriş sınavı puanı almama rağmen Malatya'da sadece iki tane (o vakitler) anadolu lisesi olduğundan açıkta kaldım ve sınıf kontenjanı 20'yi geçmeyen ve de iyi eğitim verdiği söylenilen kız lisesine gittim. O yıl benim gibi düşünen 42 kişi daha benimle aynı sınıfta okudu.
  3. Aşırı derecede Mike Patton hayranıyım.
  4. İngilizce'yi 4. sınıfta öğrendim. Gerisi teferruattı. Kimse bunu bilmediği için ve lisede dil bölümü okumadığım için tercümanlık bölümü hocaları tarafından aşağılandım - neredeyse mezun olana kadar.
  5. Kendi çapımda piyano çalabilmekteyim. Sol elimi 20 yaşındayken geliştirdim.
  6. Orta okulda folklör ekibindeydim. Yarışmaya katılmışlığımız ve dereceye girmişliğimiz vardır. Hayatımın en iyi yıllarındandı kesinlikle.
  7. Lise sonda bilgi yarışmasına katıldık ve il ikincisi olduk.
  8. Yine lise sonda bir hoca ile çok fena takıştık ve neredeyse bir yıl boyunca bu kadının sözlü tacizlerine maruz kaldım. Hiçbir şey olmadı.
  9. Bisiklete  binmeyi geçen temmuzda öğrendim. Boşa geçen her gün için üzülüyorum.
  10. Beddualarım tutar ve bir şeyin olmasını istemezsem o şey olmaz. İşin kötüsü istesem de olmaması aldsfjdşlgh...
  11. Selena Gomez'den nefret etmiyorum. Yaşıtı malaklara göre yetenekli olduğunu düşünmekteyim.
  12. Youtube'da sürekli olarak makyaj yapan kızların kanallarını izliyorum.
  13. Taksiciler mesleğimi sorduğunda hep başka şeyler söylüyorum. Bir keresinde atanamadığım için okuduğum matematik öğretmenliğine küfretmiştim adamın karşısında.
  14. Tercih sıramda Atılım'ın altında ODTÜ vardı.
  15. Hala bazı zamanlar LOTR serisini açıp ardarda izlediğim haftalar (gün falan değil) olmakta. Hatta kafamda LOTR'u yeniden yazdığım olmuştur.
  16. Dönem filmleri en sevdiğim film türüdür. Nerede kral kraliçe ben orada.
  17. Evde annemle kahve içip Türk filmi izlemeyi birçok arkadaşa tercih ederim. Zamanında milleti ekip evde televizyon izlediğim çok olmuştur.
  18. Bir odada 15 dakika yalnız kalırsam hemen uyku pozisyonu alabilirim.
  19. Yerde para, bilet, benzer eşyalar bulmada üstüme yoktur. Daha geçen sadece bir tanesi içilmiş bir paket dolusu Marlboro buldum dolmuşta.
  20. Sadece benim okuduğum bir kitabım var, hala canım sıkılsa, ilham gelse yeni şeyler yazdığım.
  21. Burun etlerini aldırmadan önce 10 yılı aşkın otrivine ve benzeri ilaçları kullandım. Evde temizlik yapıldığında 20'ye yakın şişe çıktığı olurdu. Ayrıca bu ilaçlar hapşurttuğu için ardarda hapşurma rekorum 27'dir.
  22. The Body Shop'a takıntım var. Ne zaman girsem mutlaka yüz elli parça şey alırım..
  23. Harry Potter'ın son kitabını hiç okumadım. Elim okumaya hiç gitmedi, gitmiyor.
  24. Kadın erkek ilişkileri içerisindeki yerim bir odununki ile aynıdır. Hiçbir şey anlamam. Birisi benden hoşlandığını direkt olarak söylemez ise o kişi bacımdır, hiç başka gözle görmem. BACIZONE!
  25. İnsanların düşündüğünün aksine bir kere bile gotik metal dinlemedim. Gotik grupları bilmem, anlamam. Uzun düz saça ve beyaz tene sahip olduğumdan (ve de tabii siyah giydiğimden) hep gotik diye anıldım. Hakaret gibi gelir o yüzden...
  26. 50 ve 60ların şarkıları en güzel şarkılar olabilir bana göre. Sıkılmadan defalarca kez dinlerim.
  27. Ciddi ciddi sahnedeki grup elemanlarının konser sırasında direkt bana baktığını düşünürüm. Konser stadyumda bile olsa...
  28. Rüya görmek yemek yemek kadar önemli bir şeydir benim için. Her rüyama önem veririm. Ve genelde birisinin başına kötü bir şey gelmesinden önce o kişiyi rüyamda görürüm.
  29. Ay Savaşçısı trt'de yayınlanırken son bölümünü okulda olduğum için kaçırdım ve bir daha denk gelemedim. Daha sonra oturup bütün bölümlerini 7 kere tekrar tekrar izledim. Hala da izlerim.
  30. İnsanların aksine hayatımdaki en kötü zaman dilimini Erasmus'ta geçirdim. Gram eğlenmedim. Fırsatım olsa bırakıp anında dönerdim.
  31. Her şeyden hemen hemen nefret ederim. Ama bazı nefret ettiğim şeyleri sonradan çok severim (UGG gibi)... Nefret etmek bana göre dikkatini vermek demek.
  32. Mutlaka ama mutlaka her gün kolumu, omzumu bir kapıya vururum. Boş koridorda bile gider gelir duvara çarparım. Hiç ortalayamam.
  33. Raymond Chandler kitaplarına ve Marlowe karakterine hayranım. Elimde son bir kitabı kaldı ama çok ağırdan alıyorum okumayı bilerek.
  34. İki yıldır Amerika'ya gideceğim diye büyük masraflar etmedim. Küçük küçük ve sık masraflar edindim. Aynı hesaba geldi.
  35. Brit Marling tarikat kursa - ki bence var zaten- katılırdım. O derece severim kendisini. Aşıkıyım. Kızım olsa adını Brit koyarım. Düşününce kimse de yadırgamaz gibi geliyor...
  36. Üniversitenin ilk gününden beri aynı kalemi kullanmaktayım. Maşallahı var sapasağlam.
  37. Oskar tahminlerim %90 tutar.
  38. 3 gün evden çıkmazsam 4. gün dünyanın en güzel kızıymış gibi hissederim. Eğer "çok güzelim bee" diye düşünüyorsam uzun zamandır evden çıkmadığımı anlıyorum.
  39. Eğer bir yere gitmeden önce evde müzik dinliyorsam veya kendim mırıldanıyorsam o görüşmede dilim tutulur ve kazık gibi otururum. Hiç şaşmaz.
  40. "Liseyi mi bitirdin" diyenler için feci ölümler düşünmekteyim. Bir gün birisini öldüresiye döversem sebebi bu olacaktır.
  41. Çok iyi örgü örerim. Hiç alçak gönüllü olamam o konuda. 
  42. Telefonu bilerek açmadığımı düşünüyorlar ama gerçekten evde telefonu kaybediyorum ve bulduğumda ya şarjı bitmiş oluyor ya 50 cevapsız arama... Bana ulaşmak isteyen evi ya da annemi aramalı.
  43. Eskiden fotoğraf çekmeyi ve çekilmeyi severdim. Ama bir grup insanla birlikte takılırken onların hilafsız HER resimde ota boka laf etmeleri beni fotoğraftan soğuttu. Sadece çok sevdiğim arkadaşlarla veya sarhoşken resim çekilmesine ses etmiyorum.
  44. Süper 44 Malatya! Doğma büyüme Malatya'lıyım ve insanlarından tabiri caizse nefret eder oldum.
  45. Üniversitede 2 dönem 4 ortalama getirdim genel ortalamayı zerre etkilemedi.
  46. Hala bıraksan Age Of Empires II oynarım. Açık ara farkla en sevdiğim oyundur. Persona da fena değil. Aslında düşününce her oyunu sevdiğimi fark ettim.
  47. İmkansız kavramı beynimde yer edinmediği için her şey mümkün gelmekte. Herkes ve her şey mümkün. İnsana zorluk yaratabilen bir ayrıntı. Hayal ve gerçek iç içe. Bkz: Eğer sen benim arkadaşım olmuşsan Brit Marling de olabilir... gibi... Ciddi olarak hiçbir fark yok bana göre.
  48. Eskiden çok sıkı bir Linkin Park hayranıydım.
  49. Yüzme bilmiyorum. Ama otuzuma kadar öğrenirim gibi geliyor.
  50. Başka memleketlere giderken yolda mutlaka bir Poe şiiri okurum. Zira beklentilerimi en aza indirgemekte, gideceğim yer ile ilgili hiç iyi bir şey düşünmememi sağlamaktadır...
     Tüm gereksiz bilgilerimi sizle paylaştığıma göre gidebilirim.
Ps: Yırtık rahibe izleyin, yify sitesine iki filmi de koymuş. Anılarınızı canlandırın.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Pride & Prejudice Farkı

Helöv. Size bu yazıyı yazmak konusunda neredeyse bir yıldır düşünüyordum. Aklımda daha farklı bir şey vardı. Pride and Prejudice kitabını okuyacaktım, sonra dizi ve filmi kitapla kıyaslayacaktım. Hatta şimdiye kadar çekilmiş tüm filmleri kıyaslayacaktım. Ama baktım zombilisi bile var amk. O yüzden biraz kendimce sınırlama getirdim. Gerizekalı gibi hala kitabı alıp da okuyamadığımdan (güya bir de ingilizcesini alacaktım pehey..) elimde sadece Keira Knightley'nin oynadığı film ile COLIN FIRTH ile Jennifer Ehle'nin oynadığı mini dizi var. Ayrım yapmak istemem, ikisinin de çok güzel yanları var. Yani sırf mini dizide COLIN FIRTH var diye taraf seçmeyin diyerek yazıya geçiyorum.

İlk başta "imdb hede hödö" diyen uyanıklara filmin 7.7 aldığını ama dizinin direkt 9 aldığını hatırlatmak gerek.

Filmi çok sevenler diziyi izledikten sonra ne kadar yavan geldiğini anlamış olmalı. Karakterler kıt, muhabbetler kıt, nezaket kıt. Bambaşka bir hikayeye dönüşmüş adeta.

Hikaye şöyle: Mr. Bingley adında genç ve zengin bir adam bir kasabaya yerleşir. Kasabanın sosyetesinden olup, büyük iki kızı hariç yer yer görgüsüz yer yer süzme salak toplam beş kıza sahip Bennet ailesi de bu adamla, İKİ kız kardeşiyle ve arkadaşı Mr. Darcy ile tanış olurlar. Bennet'lerin büyük kızı Jane bu Bingley ile pek haşır neşir olurken ikinci ve sonuncu akıllı Bennet ailesi üyesi Elizabet Darcy ile pek gergin muhabbetlere girerler. Ama esas karakterler bunlardır, Jane ve Bingley değil. Arada bir de kötü adam Wickham var, bütün aileleri bir arada toplayabilen...
Darcy ilk katıldıkları baloda Elizabeth ile dans etmez bir de aşağılar.  Elizabeth de bunu kitabın, filmin, dizinin sonlarına kadar hatırlar.

Allasen söyle, Keira Knightley mi Jennifer Ehle mi daha şirin? Meme or no meme.

Derler ki kitap bir aşk hikayesi anlatmaz, daha farklı bir konuya değinir. Kitabın adında bile aşk yok. Ama filmde her şeyi (ismini bile) yavanlaştırdıkları için bize öyle gelir.

Filmde beğenmediğim şey Keira Knightley ve senaryonun cırtlığı. Herkes birbirine car car konuşuyor, herkes her şeyi dangır dungur ifade ediyor falan. Dizide öyle değil. İnsan küfrederken bile nazik olur mu ya? Her şeyde bir nezaket var. Sadece Darcy'nin evlilik teklifi çok ağır bir dil içeriyor. Filmde öyle değil.

Aradaki diğer farklar şöyle:

  • Dizide Bingley'nin İKİ kız kardeşi var. Üstelik, tamam biraz burunları havada olsa da iyi niyetli olabiliyorlar. Elizabeth'i Wickham hakkında uyarıyorlar. Darcy ile kavga edecek gibiyken araya girip ortamı yumuşatıyorlar, Bennet ailesi sıra sıra kendilerini rezil ederken araya girip durumu kotarıyorlar. O kadar fena fellah insanlar değiller. Ama filmde TEK bir kız kardeş, domuz gibi surat asmaktan başka hiçbir vasfa sahip değil. Filmdeki karakter çok yavan.
  • Dizide Bennet ailesinin ufak kızlarının terbiyesizlikleri, görgüsüzlükleri daha önde. Babalarının onlara nasıl kızdığı falan çok dikkat çeken şeyler. Filmdeki Mr. Bennet odasında çiçek sulamaktadır. Adeta kendisi bir saksı.
  • Filmdeki Elizabeth çok hırt bir karakter. Herkese her şeye laf yetiştiriyor, bir burnu havadalık öyle böyle değil. Ama dizideki Elizabeth şirin, sakin, akıllı bir insan. Eleştirdiği kişileri bile hötür hötür bağırmadan surat murat asmadan eleştiriyor. Efendi, nazik.
  • Filmde Lucas ailesi çok hafif kalmış. Charlotte Lucas çirkin ötesi, evde kalmış kız kurusu. Dizide öyle değil. Dizide sadece romantik olmayan, her erkeğe aynı gözle bakan (para), kendi çapında mantıklı bir kız. Bir de kardeşi var dizide, Maria. Şirinlik abidesi şapşal şey. Filmde onun olmaması saçma. Babası da yok filmde. Oysa filmdeki gibi Elizabeth tek başına gidip ziyaret emiyor arkadaşını. Öyle tek başına kızlar gezemiyorlar. Bir aile büyüğü ya da ailenin erkek hizmetçisi olmalı yanında.
  • Filmin az sayıdaki artılarından birisi Judy Dench. Catherine de Bourgh'ü oynuyor. Burnu havalarda görgüsüz leydi imajını dizideki kadından daha iyi çiziyor - tabii ki de.
  • Filmin diğer iki artısı Rosamund Pike ve Carey Mulligan. Rosamund Pike'ın oynadığı her şeyi izlerim.
  • Gardiner ailesi -kızların dayıları- çok es geçilmiş filmde. Oysa o yenge yok mu o yenge. Bütün aileyi resmen çekip çeviren kişi o yenge dizide. Wickham hadisesini çözen ailedir Gardinerlar.
  • Filmde kimse seviyeli değil. Hiçbir şekilde. Dizide seviyeli olmayan tek kişi Lydia Bennet.
  • Anne faktörünün hem dizide hem filmde babadan daha ağır bastığı gerçek. Ama filmdeki anne çocuklarının geleceğini düşünen endişeli ve bu boyutta her şeyi yapabilecek olan bir anne modeli çizmekteyken dizideki anne tam bir hülooğ!
  • Dizinin zamanında bu kadar sevilmesinin bir sebebi Colin Firth'ün gölden ıslak ıslak çıkışıdır. Filmde yok öyle bir şey. Onun yerine yönetmen yağmur altında aşk-ı ilan uygun görmüş, bok etmiş.
  • Dizideki Mr. Collins daha rezil bir şey.
Şu anda aklıma gelen farklar bunlar. Mini dizi kesinlikle izlenilesi bir şey. Ayrıca Becoming Jane diye bir film var, bu kitabı yazan kadının hayatını anlatan (James McAvoy var vuhuu) onu da izleyin. Hemen filmden sonra izleyebilirsiniz. Pek güzel o film de. Ayrıca bir dizi daha var Lost in Austen diye. Dizide şu meşhur 42 beden götlü, hormonlu İngiliz gülü tipli birisi, bu kitapla yatıp kalkmakta. Birden kendini onların dünyasında buluyor bu kız. Ve her şeyi mahvediyor. Kitabı boka döndürüyor. Çok boş vaktiniz oldu izleyecek bir şey yoksa bi düşünebilirsiniz. Jane Austen'in diğer kitaplarının uyarlamalarını izleyecekseniz Sense & Sensibility'den başlayabilirsiniz. Zira o filmde de küfür gibi aktörler var Alan Rickman, Emma Thompson, Kate Winslet, Hugh Laurie gibi..

Eğer bahsetmeyi unuttuğum bir şey gelirse aklıma cidden üzülürüm. İyi seyirler.

3 Eylül 2013 Salı

Yaşandı

Bitti saygısızca diye devam edecektim ama saygıyla devam ettiği için başlık yarım kaldı.

Efenim, aylardır motor ehliyeti almak için uğraşıyordum. Haziranın sonunda girdiğim yazılı sınav, şansıma, değişen sistemden önceki son sınav imiş. Bundan sonra yazılı sınav yokmuş da sürmeye daha dikkat edeceklermiş. Yarım saat sürülecekmiş bundan sonra. Temmuz sonunda kursun eksik belge getirmesinden giremediğimiz sınava bugün on kişi gittik.

Bisiklete binmeyi temmuz sonunda öğrendim. Ondan önce süremezdim. Kurs hocası da iki kere pazar yerinde motora bindirdi bir saat olarak. Tek çalışmışlığım budur. Slalom falan hak getire.

Neyse, geldik işte sınav yerine. Etlik böyle vahşet görmedi. 234867456 kere düştüm. Sabah saat 8.30'dan saat 14.00'a kadar. Morluklar, çizikler gırla. Ama inadım inat, düştükçe hırslandım. Dönerken devriliyorum, yok böyle rezillik. Pazar yerinde bile dönerken düşmemiştim.

Sınav hocaları babacan insanlar. Dediler ki, düşme, geçiririz. Sınava girenler 5 yıllık kuryeler. Hayvan gibi kullanıyorlar, o konuya sonra döneceğim.

Sınav vakti geldi, ÖSS'de bile o kadar gerilmemiştim. ÖSS'ye hazırlanmıştım çünkü.  Neyse, saatlerce kahrımı çeken, her düşmemde motoru kaldıran, şöyle yap böyle yap diye kurs hocasından daha yardımcı olan kurye arkadaşların gösterdiğinden başka bir şey bilmiyorum. Başladım gitmeye. Allahtan orda sorun yok. Dümdüz gidiyorum, yolun sonuna yaklaşıyorum, dönem gerek. "Allah iman verdi", döndüm. Bi an düşecek gibi olsam da ayağımı yere bile koymadan döndüm ve geri gelip DÜŞMEDEN durdum. Kimse inanamadı ben dahil.

Ve aldım ehliyeti. Sırf hocalar azmime hayran kaldıkları için. Düşüp düşüp hiçbir şey olmamış gibi kalkıp devam ettiğim için.

Ama azarı da yedim. Öyle böyle değil. Bu iş şakaya gelmezden tut, adam gibi birinden git ders al, sakın bu halle trafiğe çıkmadan tut, içim el vermiyor geçirmeyelere kadar bir ton laf. Hak ettim, ne diyebilirim. Kendime olan aşırı ötesi güvenimle en az 6 ay çalışma gerektirebilecek (bisiklet dahil) 3 ay içinde sadece 3 saat çalışarak yapacağını sanmak saf gerizekalılıktan başka bir şey değil.

Dönüşte kurye arkadaşlar sağolsunlar son bir iyilik edip, insanların bulunduğu bir yerde bulunan bir otobüs durağına bıraktılar. Manyak insanlar, takmışlar teybi, son ses (motorda (öyle bir şeyin imkanı olduğunu bile bilmiyordum), ellerinde telefon yola bile bakmıyorlar.

Bir gün adam gibi kullanabileceğim ama yakın gelecekte değil. Zira ciddi anlamda dersimi aldım. Hazırlıksız ucuzcu kurs hocalarıyla bu iş olmaz. Adam gibi yol gösterecek birileri lazım. Ayrıca dinlenip kendime gelmem de zaman alır. Cesaretimi tekrar toplamak da öyle. Ama öyle ya da böyle, Etlik macerası bitti. Hocalara bin minnet, bol bol saygı, bitti.

Motor merakı nereden geliyor diyenler aşağıdaki videoyu izleyebilirler. Hele ki ablayı... Dua edin, duvarlara bateri muamelesi çeken matriks karakterine özenmemişim o vakitler.



Sıanva gireceklere notlar:


  1. Yarım saat süreceksiniz, milyon tane yenilik getirmiş imam hatiplilier.
  2. Yanınıza su alın, adam gibi ceket alın, artizlik etmeyin.
  3. (Özellikle kızlar için) Angut gibi adam kaynıyo oralar, "niye almak istedin" diyenlerden tut "beceremiyon evine git ölmeden" diyenlere... Kulağını tıka, sınavına gir ve git.
  4. Çalışın, çalışın, çalışın. Çok iyi bilseniz de çalışın. Ve kimseye ama kimseye artizlik yapmayın bu benim ilk binişim, ikinci binişim diye. Oradaki kimse bu laflara inanacak kadar gerizekalı veya deneyimsiz değil. Kaldı ki doğa ananın bir ucubesi olarak hiç düşmeden bindin, gene de daly*raklık yapıp da insanların sinirlerini zıplatma. Senin için kolay olabilir ama karşıdaki o sırada hayatının sınavını veriyor olabilir.