Zorla aldırdıkları İngilizce dersinden kaçamadığım için keyfini çıkarmaya bakacağım. Nasıl mı olacak o? Gelecek olan beleş A+ tabii ki. Daha şimdiden hoca bile bu dersi almamam gerektiğini söyledi. Daha ne olsun. Ama madem alıyorum, sınıftaki uluslararası öğrenciler ile kaynaşmak ve sınıf etkinliklerine katılmak hedefim. Herkes benim gibi zaten. Zorunlu ders saçmalığından kafayı sıyırmış, "Hadi bizi eğlendir Hoca!" modundayız.
Hoca da bizi eğlemek için bizi bugün Hoşgörü Müzesi'ne (Museum of Tolerance) götürdü. Heeey!!! Resimler ile günümü anlatayım istedim.
Öncelikle söyleyeyim, çok kötü bir müzeydi. Bütün müzeyi "Almanlardan nefret edelim. Bak bize ne yaptılar." mottosunda kurmuşlar (motto ne ola ki acaba doğru mu kullandım?). Bütün lobilerden para toplamışlar "Ne yapsak da daha da ezilsek" diye müze kurmuşlar. "Ben çok ezildim" "Hayır ben daha ezildim" gibi bir içeriği vardı.
Ve tabii ki en ezilenler Yahudilerdi.
Ulan Auschwitz' e gittim (Arbeit macht frei), orada bile böyle drama yoktu la. Esas orada drama yapılması gerekirdi, her şey gün gibi ortada. Ama adamlar öyle yapmamıştı. Objektiflerdi o hallerine rağmen. Mengele denilen doktorun odasında bile bu kadar drama yoktu. Bunlar kapılar yapmış yok ölüm kapısı yok kölelik kapısı... Tövbe yarabii..
Müzeye girişte bize üzerinde ufak çocukların resmi ve ismi olan kartlar seçtirdiler. Daha sonra bilgisayarlardan çocuklar hakkında ufak bilgiler aldık. Benim çocuk Hollanda' da yaşayan Eva, 8 yaşında, yahudi bir ailesi var imiş. Ufak da bir kardeşi varmış hatta. İlk bildiğim şey buydu hakkında. Daha sonra müzede ilerledikçe biraz daha bilgi aldık. Gerçi şu an tam hatırlamıyorum. Ama sonunda kıza ne olduğunu çok iyi hatırlıyorum.
Kızın babası işlerin kötüye gittiğini görünce evlatlarını Hristiyan bir ailenin yanına bırakmış. İsimlerini değişmişler, Hristiyan okullarına yazılmışlar. Babası hiçbir masraftan kaçınmamış, her şeyi onların yaşayabileceği şekilde düzenlemiş.
Ama yerleştirdikleri kasabada çocuk sayısının artmasından şüphelenince askerler tüm çocukları tek tek araştırmışlar ve bu kızın da kardeşinin de kim olduğu ortaya çıkmış.
12 yaşına kadar saklanabilmiş. Daha sonra Auschwitz' e yollanmışlar direkt kardeşiyle. Anasız, babasız, garibim ne kadar korkmuştur. Gider gitmez oraya öldürülmüşler.
Bu kız da hayatta kalanlardan olmuş. Bir şekilde kaçabilmiş. Tanıştık kendisi ile müzede. Kadını sadece iki dakika dinleyebildik ama duyduklarım yetti zaten. Daha 11 yaşındaymış o zamanlar. Gettoya götürmüşler. 8 kardeşlermiş. Babaları işlerin ters gideceğini anlamış ve kızlarını yollamış. Ancak 4'ü kaçabilmiş kızların... Peki kızlar nasıl kaçabilmişler dersiniz? Sarışın, mavi gözlü oldukları için. Çünkü Almanlar yahudilerin sarışın olamayacağına inanıyorlarmış. Gettodan bunları toplarken, tesadüfen iki üst sokaktaymış. Eğer kendi sokağımızda olsak tanırlardı biri söylerdi, diyor. Ama başka sokakta olduğu için tanıyan çıkmamış. Yahudi olmadığına karar vermişler. Hatta Alman askerleri "sizin burada ne işiniz var" diye oradan elleri ile çıkarmışlar. Saklanmışlar, kaçmışlar... Ama iki kardeşi o yıl ölmüş, çektikleri zorluklar yüzünden. Kocası toplama kampına alınmış. Adam şuan 90 yaşlarında ama her gece hala kabuslar görüp uyanıyormuş. Kadın her gece kanepede yatıyormuş, çocukları üzülmesin diye her sabah erkenden kalkıp her şeyi kaldırıyormuş.
Dedi ki, korkudan açlık bile hissetmiyordum. 3 gün yemeksiz susuz kaldığımız günler oldu. Kimse yemek, su vermezdi. Yemek yememenin en iyi yanı nedir? Kilo vermek değil mi? Bize göre değil. Yemek yemeyince en iyi taraf tuvalete gitmenin gerekmiyor olması. Saklandığın yerden çıkmana gerek kalmıyor. Yutkunmak bile gerekmiyor o zaman.
Dedi.
Müzenin geri kalanı ile ilgili güzel şeyler söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Çok fazla drama, Almanlar çok kötü, Avrupa bizi sevmiyor ama bak Amerika öyle mi gelip nasıl kurtardılar bizi. Rehbere de aşırı gıcık oldum zaten. Sanki holokostu biz yapmışız gibi amk bi sorular bi ses tonu... Ablanın ağır sorunları vardı. Gerim gerim gerdi bizi bütün ziyaret saati boyunca. Sorgulanmaya gitmişiz mübarek. Sanki biz öldürdük çocukları... Başından beri ters gittim kadınla. Resim yasak diyor, gözüne baka baka çekiyorum falan. Uyuz karı.
Müzenin Yahudiler ile alakalı olmayan kısmı 3 dakika sürdüğü için pek bir şey anlatamayacağım ne yazık ki. Bunlar da böyle işte diye geçiştirdiler resmen. Aşağıda çektiğim diğer resimler mevcut.
Öncelikle söyleyeyim, çok kötü bir müzeydi. Bütün müzeyi "Almanlardan nefret edelim. Bak bize ne yaptılar." mottosunda kurmuşlar (motto ne ola ki acaba doğru mu kullandım?). Bütün lobilerden para toplamışlar "Ne yapsak da daha da ezilsek" diye müze kurmuşlar. "Ben çok ezildim" "Hayır ben daha ezildim" gibi bir içeriği vardı.
Ve tabii ki en ezilenler Yahudilerdi.
Ulan Auschwitz' e gittim (Arbeit macht frei), orada bile böyle drama yoktu la. Esas orada drama yapılması gerekirdi, her şey gün gibi ortada. Ama adamlar öyle yapmamıştı. Objektiflerdi o hallerine rağmen. Mengele denilen doktorun odasında bile bu kadar drama yoktu. Bunlar kapılar yapmış yok ölüm kapısı yok kölelik kapısı... Tövbe yarabii..
Müzeye girişte bize üzerinde ufak çocukların resmi ve ismi olan kartlar seçtirdiler. Daha sonra bilgisayarlardan çocuklar hakkında ufak bilgiler aldık. Benim çocuk Hollanda' da yaşayan Eva, 8 yaşında, yahudi bir ailesi var imiş. Ufak da bir kardeşi varmış hatta. İlk bildiğim şey buydu hakkında. Daha sonra müzede ilerledikçe biraz daha bilgi aldık. Gerçi şu an tam hatırlamıyorum. Ama sonunda kıza ne olduğunu çok iyi hatırlıyorum.
Kızın babası işlerin kötüye gittiğini görünce evlatlarını Hristiyan bir ailenin yanına bırakmış. İsimlerini değişmişler, Hristiyan okullarına yazılmışlar. Babası hiçbir masraftan kaçınmamış, her şeyi onların yaşayabileceği şekilde düzenlemiş.
Ama yerleştirdikleri kasabada çocuk sayısının artmasından şüphelenince askerler tüm çocukları tek tek araştırmışlar ve bu kızın da kardeşinin de kim olduğu ortaya çıkmış.
12 yaşına kadar saklanabilmiş. Daha sonra Auschwitz' e yollanmışlar direkt kardeşiyle. Anasız, babasız, garibim ne kadar korkmuştur. Gider gitmez oraya öldürülmüşler.
Bu kız da hayatta kalanlardan olmuş. Bir şekilde kaçabilmiş. Tanıştık kendisi ile müzede. Kadını sadece iki dakika dinleyebildik ama duyduklarım yetti zaten. Daha 11 yaşındaymış o zamanlar. Gettoya götürmüşler. 8 kardeşlermiş. Babaları işlerin ters gideceğini anlamış ve kızlarını yollamış. Ancak 4'ü kaçabilmiş kızların... Peki kızlar nasıl kaçabilmişler dersiniz? Sarışın, mavi gözlü oldukları için. Çünkü Almanlar yahudilerin sarışın olamayacağına inanıyorlarmış. Gettodan bunları toplarken, tesadüfen iki üst sokaktaymış. Eğer kendi sokağımızda olsak tanırlardı biri söylerdi, diyor. Ama başka sokakta olduğu için tanıyan çıkmamış. Yahudi olmadığına karar vermişler. Hatta Alman askerleri "sizin burada ne işiniz var" diye oradan elleri ile çıkarmışlar. Saklanmışlar, kaçmışlar... Ama iki kardeşi o yıl ölmüş, çektikleri zorluklar yüzünden. Kocası toplama kampına alınmış. Adam şuan 90 yaşlarında ama her gece hala kabuslar görüp uyanıyormuş. Kadın her gece kanepede yatıyormuş, çocukları üzülmesin diye her sabah erkenden kalkıp her şeyi kaldırıyormuş.
Dedi ki, korkudan açlık bile hissetmiyordum. 3 gün yemeksiz susuz kaldığımız günler oldu. Kimse yemek, su vermezdi. Yemek yememenin en iyi yanı nedir? Kilo vermek değil mi? Bize göre değil. Yemek yemeyince en iyi taraf tuvalete gitmenin gerekmiyor olması. Saklandığın yerden çıkmana gerek kalmıyor. Yutkunmak bile gerekmiyor o zaman.
Dedi.
Müzenin geri kalanı ile ilgili güzel şeyler söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Çok fazla drama, Almanlar çok kötü, Avrupa bizi sevmiyor ama bak Amerika öyle mi gelip nasıl kurtardılar bizi. Rehbere de aşırı gıcık oldum zaten. Sanki holokostu biz yapmışız gibi amk bi sorular bi ses tonu... Ablanın ağır sorunları vardı. Gerim gerim gerdi bizi bütün ziyaret saati boyunca. Sorgulanmaya gitmişiz mübarek. Sanki biz öldürdük çocukları... Başından beri ters gittim kadınla. Resim yasak diyor, gözüne baka baka çekiyorum falan. Uyuz karı.
Müzenin Yahudiler ile alakalı olmayan kısmı 3 dakika sürdüğü için pek bir şey anlatamayacağım ne yazık ki. Bunlar da böyle işte diye geçiştirdiler resmen. Aşağıda çektiğim diğer resimler mevcut.
Bu sadece ilk günlerde yaptıkları ayrımcılık için düzenlenmiş bir sahne imiş.
Hitler ve seçimdeki rakibi..
Ne kaa popüler.
Bir başka not da bu ufak insanlar. Aksanlı aksanlı konuşturup göya acındırıyorlar. Başlarına ne geleceğini bilmeden geçen konuşmaları vardı. Yapmacıklık böyle vıcık vıcık her yerde...
Bunun ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Vat ar diz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder