Efenim, bu ecnebilerin türlü türlü huyları var, bu konuda mutabıkız. Özellikle alçak gönüllülük nedir bilmeyen bu pis batılılar yüzünden çok acayip diyaloglara da girmişliğim vardır. Zira kendileri, eğer sen kendini ıncığınla cıcığınla tam ifade etmezsen, hiçbir şey yapmamışsın, başaramamışsın gibi bir şey algılıyorlar ki allah muhafaza.
Bir de bu ecnebiler, filmleri konusunda çok acayip bir huya sahipler. Tüm bilindik aktörleri bir filmde toplamak... Ne gereksiz bir hareket. Bir alırsın, iki alırsın tamam da hepsi mi "star" olmak zorunda? Değil. Gençlerin önünü açmazlar, "hep ben, hep ben, BANA SORACAKSINIZ" tavrıyla egosu dağları aşmış 50 adamı bir filmde toplarlar.
Yeterince saf isen, ne güzel film olmuştur o, diye düşünürsün. Ama olmaz. Bir şey ters gider. Bir aksilik vardır filmde, hissedersin bir bokluk var ama bir şey diyemezsin. İşte o terslik, batılıların alçak gönüllük eksiği... Herkes filmde öne çıkmaya çalışırsa ne olur?
Aha bu:
Keira kızın fotoşoflu memeleri... Anca o kadar olmuş...
Birçoklarının PMS filmi (Love Actually gibi) diye tabir edilen filmler ortaya çıkar... En sevilebilen ama aynı zamanda en sevilmeyen filmler hemen hemen birbirine benzer ya, sebeplerinden bir tanesi de budur.
Bu filmi LOTR ile kıyaslayamazsın, niye? Adam bir şeyi çok iyi anlamış. Konun ne kadar mükemmel, ne kadar garanti olursa olsun, artist antipatisi diye bir şey var. Peter dayı koyamaz mıydı elli tane holivud abisi oraya? Adam sayıyı aşmamış, az ama öz almış idi oyuncuları. 2 sir yeterliydi onun için. Abartmamıştı... Aynı şeyi Game Of Thrones ile de söyleyebiliriz. Milyon dolarlık yapımlar, herkes içinde bulunmak için canını verir, ama ne görüyoruz dizide? Kesinlikle 50 tane "star" değil.
Kısacası, filminin, dizinin konusunu yağlı yağlı elli aktör ile boğmaz isen bir başarı elde edersin. Avengers' tir bilmem nedir, onların sırıtmasının temelinde bence direkt bu yatıyor.
Bu filmlerin mutlaka izlenmesi gerek. Çünkü okul gibi filmlerdir. Kim ne yapmış, hangisi nasıl daha ön plana çıkmış? Hepsi birbirine oyunculuk dersi veriyor. Hepsinde bir kendini kanıtlama isteği var. Figüranlarda bile...
Hepsine tek tek geleceğiz.
Ama filmin en başından itibaren incelemesini yapacağım için öncelikle bahsini etmem gereken farklı şeyler var. Anlamadığım şeyler... Mesela, Lancelot' un küçüklüğüne gidiyor, filmde ilk olarak. Onun nasıl askere alındığını falan anlatıyor. Böyle yüzleri gözleri pislik içinde, fakir, uyuz, çirkin bir grup insan görüyoruz önce. Tam Lancelot gidecekken ufak bir kız çıkıyor "Lenselooot lenseloot" diye... Bir bakıyoruz ki bu kızın yüzü gözü tertemiz, aydınlık bir surat, neşeli, yanakları al al, güzel, ufak bir kız... Niye bu kız böyle güzel, temiz de diğerleri at hırsızı gibi? Olay ne?
Kimsin sen?!
Daha sonra filmin milyon yerinde karşımıza çıkacak "Ruuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuus" diye bağıran adamlar görüyoruz. Allah belanızı versin, hepiniz ölün inşallah diye bir hissiyat uyanıyor insanda.
Hani dedim ya figüranda bile kendini kanıtlama isteği var. Böyle bir piçlikler, bakışlar falan hepsinde gırla... Hepsi bir sassmaster..
Mesela bu adam harbi piç. Tüm artizliklerinin yanında (resimdeki gibi) filmin başındaki ilk saldırıda tüm adamları ölünce Laura Ingalls gibi koşa koşa Arthur' u öldürmeye geliyor... Tam o sırada Merlin de Arthur'a "Yapma Oğul! Elini kana bulama" der gibi gibi...
Bir de daha filmin başlarında LOTR vari "benim kılıcım, benim mızrağım, benim yayım, zikimlen daşşağım" muhabbeti ile hangi şövalyenin nesi meşhur onu görmekteyiz. Ayrıca başta Woad'ların saldırısındaki mallığı da sırf "Behey çekilin yoldan! Artur'un şövalyeleri geliyor!" gibi bir ifade kullanmak için kemikle ve taşla ölen Romalı askerlerini ve itibarlarının mahvolmasını görmekteyiz.
Baştan söylemek gerek, en piç asker Tristan' dır burada. "Düşmanı gözünden vururum! Saçlarımdan gözüm görmese de o kadar harikayım ki gene de öldürürüm." tavrı bir tek onda var. Diğerleri biraz da olsa çabalıyor, bu, ölümsüz yaratılmış mübarek, kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyor... "Seni nezaketimle döverim" diyor biraz da... Artizlik olacak ya...
Bir de ısrarla "Rus" diye bağıran hırdo var. Böyle mal mal hareketler... "I can't be tamed" tavırları falan...
Daha sonra yakından tanıyoruz bu askerleri, umutlarını falan. Herkes kendini belli ediyor: Hannibal, Will Graham'a zevk için öldürmekten bahsediyor (bu muhteşem sahnenin diziye ilham verdiğinden adım gibi eminim), Lancelot, piçlik edip arkadaşlarının karılarıyla yatacağını açık açık dile getiriyor falan... Hiç kesilmeyen bir "GARIIII!!!" alt ve üst metni olan bir sahne toptan..
Bundan sonra da filmin tek iyi, sakin, pek bir olayı olmayan karakteriyle tanışıyoruz: Jols.
Jols'tan bi bok olmayacağını daha ilk sahnede anlıyoruz. Bir de GARIII RUUUUUS diye bağıran kelin karısı ile 50 çocuğunu görüyoruz.
Romalılar Arthur' un odasına kendi eviymişçesine yerleşir ve dinlenir. Bu noktada Arthur' un ne kadar artizlik peşinde olduğunu anlarız. Tam herkes mutlu mesut şakalaşır konuşurken zart diye kalkar ayağa ve "ölenleri unutmayın" ayağı çeker. Herkesin surat pert tabii.. Daha sonra Bişop gelir. Herkesi uyuz eder. O toprakları terk edeceklerini söyler. Odadaki ağır ergen Galahad cana gelir.
"Ergen ergen gonuşma la" bakışlı Gawain
Herkes terhis belgesini beklemektedir ama Romalı bir piçlik eder. Herkes odadan çıkarken Tristan Romalı' nın altın bardaklarını çalar. Ayrıca şu sahne de efsanedir:
Bu sahnenin devamında Bors (RUS diye bağıran i*ne) karısından şarkı söylemesini ister. Ve bu tür filmlerde duyabileceğiniz en iğrenç şarkıyı dinlersiniz. LOTR' daki şarkılar efsaneydi (Theodred' in cenazesinde Eowyn'in yaktığı ağıt gibi). Game of Thrones'a hiç girişmiyorum bile (Maiden Fair tek başına yeter). İnsan biraz özenir la. Ama tabi filmde bütün bütçe oyunculara gittiği için muhtemelen iyi bir şarkı yapacak adama para kalmamıştır.
Filmdeki kötü adamlar (Stellan Amca'ya rağmen) çok acayip sırıtıyorlar. Gerçi herkes sırıtıyor, yazının temeli o zaten. Ama bunlar ayrı bir sırıtıyor. Seslendirme yapmışlar, o sırıtmış, Alman herif baştan sona poz kesiyor. Çok feci. Ne kadar sırıttığını anlamanız için filmde şu sahneye dikkat etmeniz yeterli olacaktır.
Sassy Saxon
Daha sonra artistlikte sınır tanımayan Arthur' dan gına gelen askerlerinin ifadelerini görürüz.
Bu suratların sebebi, Arthur' un köylülere "hepiniz özgürdünüz" geyiği çekmesi. Köylüler ısrarla "dövlet bize bahmiy" diyor o arada. Devlet de şu:
Ben devlet olsam aynaya bakmam amk..
Devlet "Aman gelmem bu toprağı bana Papa verdi." diye nazlanıyor emme Arthur the Artist geleceksin ulen diye zumzuğu masaya vurunca toplanmak durumunda kalıyorlar. Şövaylelerin yükü yetmez imiş gibi bütün bir köyü de boşaltıyor Arthur.
Tam o sırada Arthur pis pis adamların bir kapıya daş dizdiğini görüyor. Dalıyor tabi içeriye. İçerisi, bir piis, bir reziiil, aman yarabbi ne olaylar dönmüştür burada dedirten cinsten bir delik. Neredeyse herkes ölmüş. İçeriden ufak bi bebe ile Keira the no-meme' yi çıkarıyorlar.
Daha sonra yola koyuluyorlar. Kimsenin dikkatini çekti mi bilmem ama Devletin anası Leydi film boyunca Dagonet' i kesiyor böyle.
Ayrıca bu leydi bu andan itibaren leydi değil, adeta bir köle gibi habire o delikten çıkanlara hizmet ediyor. Guinevere' i falan yıkıyor, o derece yani... Guinevere de sanki daha demin delikten çıkmış bir köylü değilmiş gibi hem Arthur' a hem de Lancelot' a "Eve dönünce ne yabacaan evlenecen mi?" gibi muhabbetler çekmektedir. Niyeti baştan bozmuştur bir kere.
Daha sonra bir sürü safsata. Ardından da buz üzeri savaş sahnesi var. Adamın biri Arthur'a "Ama 200'e karşı 7' siniz" diyor, Guinevere oradan atlıyor "8" diye. Tamam diyorsun, kesin yenecekler. 7 iken zordu ama 8 ile zafer garanti. İçin rahatlıyor...
Savaşı tek tek yazmak haksızlık olur, filmin tek izlenilesi yeri olduğundan açın izleyin derim.
Tristan, film boyunca onu bunu araklayan bir insan olarak şu kutuya bile ammenna diyor ya.. Onu da alıp götürüyor.
Ama bu sefer kendisi için değil. Dagonet için. Ama pek emin de olamıyorsun, filmin sonlarına doğru mezardaki kutu ortalarda gözükmüyor. Biri yürütmüş yani yine. Günahını almak istemiyorum ama savaşa gitmeden Tristan' ın aldığından yüzde yüz eminim.
Daha sonra Saksonlar Arthur' un dibine kadar gelirler. Ama Arthur, şövalyelerini serbest bırakmıştır. Herkesi evine yollamıştır. Tabii adam haklı. 8 kişiyle savaş kazanınca çıtayı neden yükseltmeyeyim demiştir.
Yolda şövalyelerin atları huysuzlaşır. Sanki gitmek istemez gibilerdir. Şövalyeler birbirlerine romantik romantik bakarlar. Gitmekten vazgeçmişlerdir. Savaşa hazırlanıp Arthur' un yanına giderler.
Buraların kuğul abisi benim bakışı
Tristan adamı beş yüz metreden vurarak filmdeki artizliklerine bir yenisi katmıştır. Ama en sonuncusu birazdan gelecektir.
Guinevere de film boyunca tek bir sefer için hayırlı bir iş yapıp Woad' lar ile savaşa gelmiştir. Onlar da savaşırlar. Arthur' un tek kişiyle savaş kazanma hevesi kursağında kalır. Gawain yaralanır.
Bu arada Gawain'i oynayan herif ile ilgili ufak bir notum var. Joel Edgerton' dur kendisi. Sürekli "ben aslında aile babası olacak adamım, benim buralarda ne işim var" gibi filmlerde oynadığını fark ettiniz mi? Warrior' da öyle. Gatsby' de bile öyle. Adamın yüzündeki o ifade silinmez.
Neyse filme geri dönelim. Tristan bir halt edip gözüne Stellan amca'yı kestirir. Yer mi İsveç çocuğu tabi, anında Tristan pert.
Savaş biter, düğün olur.
Filmin sonunda herkes AT olur. Ciddiyim. At olarak geri gelir ölen şövalyeler.
Lancelot the At