29 Nisan 2014 Salı

Her gün 3 Fotoğraf Challenge' ı

Tam şu anda aklıma süper bir fikir geldi. Size bir ay boyunca her gün buralardan 3 resim çekip koyacağım. Otun bokun resmini çekeceğim ama hazır olun!!! Bakalım bir ay sonra elimde güzel diyebileceğim kaç tane resim kalacak.

See you soon!


21 Nisan 2014 Pazartesi

İstanbullu Gruplara Alternatif İsim Önerileri

İstanbul' lu grupların artistliklerine diyecek yok, bunu bilmekteyiz. Böyle bir afralar, tafralar. Yüz yıllık samimi arkadaşın gruba girince bir anda bohem falan oluyor ya acayip bir şey hakikatten. Nice yiğitler bu hevesle eridi gitti, şahidim.



Ama Ankara öyle mi? Tabii ki değil. Ama bugünkü konu Ankara değil. İstanbul' dan gideceğim bugün.


İstanbul' da grup kurmanın belli başlı bazı kuralları var. Mesela her albümlerinde İstanbul' un adının geçtiği (pardon Istanbul) bir şarkı vardır. Neyse neyse yorum yok. Ben tek bir şeyden bahsedeceğim bugün: Grup ismi.

Nedir bu İstanbul gruplarının isminin kaynağı? Neden bu isimleri seçerler?


Mor ve Ötesi nedir mesela? Büyük Ev Ablukada nedir hacı? Yüzyüzeyken Konuşuruz ne amk? Halimden Konan Anlar ne ola ki? Siz anladınız neyden bahsettiğimi.

Şimdi bir formül geliştirelim. Diyelim ki Istanbul'lusunuz. Grup kurmaya karar verdiniz. Şöyle eğlenceli, şenlikli, biraz ekşi biraz tatlı bir grup kuracaksınız. Ah' lar oh' lar çok gidecek şarkıya. Böyle hafif hafif şikayet edeceksiniz beyzade gibi. Ne yapmak gerek?


Vapurları hayal edin. Martıları. Işıl ışıl bir güneş, hafif hafif, uçuş uçuş bir esinti... Daha sonra bir anda gözünüzü metrobüste açın. Arkadan biri fordluyor falan. Noldum lan deyin.

Dediniz mi? Şimdi bunları kelimeye dökelim.


Vapur gibi martı gibi naif bir kelime düşünün. Benim aklıma gelen ilk şey: Bulut

Metrobüste gözünüzü açmış gibi kültür şoku yaşatın sonraki kelimeye. Benim aklıma gelen: Asfalt

Şimdi son kelime olarak da bu ikisini harmanlamak gerek. Bir kelime de ona ekleyin. Benim aklıma gelen kelime: Günler

Birleştirelim: Bulut ve Asfalt Günleri. Yeterince saçma mı? Saçma. Bu grup tutar hacı.

Şimdi bir liste hazırlıyorum. Grubunuza kullanmakta özgürsünüz, hiçbir hak talep etmeyeceğim. Sadece bir referansınızı alırım o kadar.

1. Gece Gelirken Bak Bana (Emir kipi bir Istanbullu için elzemdir)
2. Tozlu Aynadaki Anılarım
3. Bir Bir Elli İki (sayıları böyle okumak da bir Istanbullu grup için havalı oluyor)
4. Ağladığım Günler Bitti (cümleler de önemli bir Istanbul grubu için)
5. Sahillerde Büyüyelim (hep yapalım hep edelim zaten)
6. Sen, Ben ve Onlar
7. Hasret Bizi Zımbalar
8. Bir Resim Yaktım
9. Keyif, Keyif & Karalar (amerikan hukuk büroları gibin)
10. Krallar ve Kraliçeler
11. Ataletli Kadın (bu grup Tuğçe'ye gelsin)
12. Bir Rüya Sızdı İçeriye

Eğer yetersiz geliyorsa benim bu İstanbul dışı görüşlerim yüzünden, ekşisözlük yazarlarının nicklerine de bakın derim. Gayet ilham verici olabiliyor bazıları. Pişman olmazsınız. Bol bol cümle kurmaya çalışın, biraz nesnel takılın, biraz öznel, gayet güzel şeyler çıkar emin olun. Olabildiğince dolaylı tümleç kullanın, olabildiğince zincirleme isim tamlaması falan. O grup tutar.


Bana yorum atın, aklınıza gelen grup isimleri için. Biriktirelim bunları, grup kuran olursa dayarız bu isimleri acayip tutar.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Hasret

Şu an çok feci ev özlemi çekmekteyim. İki haftadır evim güzel evim diye ölmekteyim. Herkes badem gözlü herkes sırma saçlı bana göre şuan. Ah vatanım diyor başka bir şey demiyorum.

Bunun böyle olacağını, okula kaydolduğum anda dediydim kendime. Ocakta giderim, Mart sonu benim hasret başlar, en iyisi o dönem geri gelmek diye. Ama maddiyat el vermedi, gelemedim evime. Şimdi de onun derdini çekmekteyim.


Uyku ile uyanıklık arası o saniyeler kendimi Ankara' da zannediyorum. Annem bana sesleniyormuş gibi geliyor hep.

Ve bu hasrete iyi gelmeyen ne var dersiniz? Arkadaş çevresi. Burada ne yazık ki Ankara' daki gibi şanslı değilim arkadaş dolayısıyla. Malumunuz. Sürekli entrika peşindeyiz birbirimize karşı. Okuldakileri de az görüyordum.

Ama bugün, tam yarım saat önce bir şey oldu. Yurttaki birinin doğum gününü kutlamak için bir mekana gidiyorduk. Yolda telefonum çaldı ve film sınıfından bir arkadaşım neredesin, biz buradayız dedi (yani Westwood' dalar, benim mahallem). Ben de mekan adı verdim. Oraya geldiler. O kadar güzeldi ki. Özlemişim yemin ederim iki kelam olsun arkadaşlık... Ağladım ağlayacağım onların yanından ayrıldığımdan beri. Entrika yok, sıkıntı yok.


Şu an acayip duygusalım. Umarım bu arkadaşlığın devamı gelir de bu kadar yalnız hissetmem.

Özlüyorum lan hepinizi :'(.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Sürpriz Film Gecesi

Bilgisayarıma bir baktım, Allah baba melekleriyle bana bir ton film yollamış. Sonra harici belleğime baktım. En az 100 film var listelediğim, izlemem gereken. Dedim bunları eritmem gerek. Niyet ettim bir gecede izleyebildiğim kadar film izleyip yazısını yazmaya!

Film No.1: Grudge Match

Ben bu filmi nasıl gözden kaçırmışım acaba? Deli gibi eğlendim izlerken. Robert De Niro ile Sylvester Stallone emekli boksörler. Hayvan gibi film olmuş. Filmlere olan göndermeler süper ötesiydi. Özellikle Sylvester Stallone' nin etlere vurmaya çalıştığı sahne şahaneydi. Bir de en son sahne mükemmeldi. Spoiler vermek istemediğim için tam söyleyemeyeceğim. Oturun izleyin işte ya. Şebek gibi sırıttığım, yer yer bir başka hayvan gibi güldüğüm bir filmdi. Ben Rocky' yi tuttum. Sebebini de bu blogu eskiden beri okuyanlar bilir (Rocky serisi benim pms filmlerimdendir). O son sahne var ya o son sahne... Offff... (İsimlerden önce, ringde geçen)

Ha filmde aşırı Holivud duygusalı saçmalığı da var. Ama gene de her şeye rağmen izlenir. Tabii şimdiye kadar izlemediyseniz. Ben hala nasıl kaçırdığıma anlam veremiyorum. Neyse Rocky rip-off her şekilde izlenir. Nays.

Film No. 2: About Time

Ben ömrümde böyle bayık film görmedim. Zaten o kızın oynadığını görünce anlamalıydım bok gibi bir film olduğunu. Neyse, dün dündür bugün bugün. Next!






Film No. 3: The Godfather

Tamam biliyorum, izlemediğim filmleri eritmek için başladım geceye ama kaç gündür içimden bir ses sürekli bana o hastane sahnelerini hatırlatıyordu. İzlemem gerekti ne yapayım. Ayrıca hesap mı vericem yahu The Godfather izledim diye... Ne günlere kaldık yarebbi..



Film No.4: Grand Piano

Bütün bir film klasik müzik konserinde geçiyordu. Gerilim filmi olmasına rağmen klasik müzikten midir nedir, gerilmedim. Aksine epey gevşedim. Sanırsam uyuyacağım... Başrolde gergin ergen Frodo vardı. Fredo' dan sonra Frodo izlemek de acayip oldu cidden. Filmde en uyuz olduğum şey piyanistin karısıydı. O ne sahte bir şey öyle yahu. Filmde bir adam piyaniste şantaj yapıyor tam ve doğru çalması için. Adam son notayı farklı çalarak çok güzel bir uyanıklılık etti. Tebrik ettim kendisini.

Bu gece benden bu kadar ey ahali. 1. film harikaydı, 2. film salla gitsin, 3. film zaten efsane, 4. film de eh fena değil. Başarılarınızın devamını dilerim.

8 Nisan 2014 Salı

Ağlayan Adam vs. Uzun Adam

Gençler size cemaaaaaat ile olan ilişkimi anlatmış mıydım hatırlamıyorum. Ama üzerinden geçmekte fayda var
zira manyak gibi cemaati destekler olmuşsunuz. Ayıp size.

Ben doğma büyüme Malatya'lı bir insanım. Ve Malatya' da cemaatçi çok. AKP' li de çok. Ne yazık ki. Alevi de çok. Çok şükür ki.

Malatya' da okumuş birisi olarak eğitimde çok fazla bir şansım olmadı. Lise 2'deyken kankam Büşra ile bir gün dışarıda pizza yiyebilmek için cemaat dersanesinin sınavına girmek zorunda kaldım. Sınavdan sonra pizzacıya gidip goygoy yapacaktık, olay bu. İzni öyle koparabildik çünkü.


Ama ben o sınavda nahlet olasıca bir dereceye girdim. Reddedemeyeceğim bir teklifte bulundular lise son için. %70 indirim benim için büyük bir indirim idi. Abim de o yıl dersaneye gidiyor idi. Paramız yok idi. Vesaire vesaire.


En iyi sınıfa yazıldım. Hayvan gibi eğitim gördük ne yalan söyleyeyim. Ben ders çalışmayı o yıl öğrendim. Her hafta bir kotamız vardı doldurmamız gereken. O kotayı doldurunca bizden iyisi yoktu. Bedava kitaplar, bedava testler. Her şey bedava.

Sınıf sonrasında toplantılar oluyordu. Dini meselelerden konuşuyorlardı. Sınıf hocası bir kere evimize geldi. Ailemizin dini olarak ne derecede olduğunu anlamak için. Ramazanda her iftarda bir sınıf arkadaşımın evindeydik. Yemek yeniyor, ardından dua ediliyordu. Gecenin bir vakti eve dönüyorduk. Ömrümde ilk defa saat akşam 9' dan sonra dışarıda bulunmuş oluyordum o zamanlar.


Sonra dershanede o sohbetlerden ayrı olarak bir gün bizi projeksiyon odasına çıkardılar. Hindistan ile alakalı bir video gösterdiler bize. Hintliler ne kaa fakir, ne kadar rezil bir hayatları var. Ne çekmiş bu Hintli kardeşlerimiz yazık onlara. AMA ÇOK ŞÜKÜR orada bu kardeşlerimizi düşünen biri var.... Ne güzel okullarda okuyorlar. Marşımızı biliyorlar. Yedikleri önlerinde yemedikleri de önlerinde. Gelecekte ne yapmak istiyorsun diye soruyorlar "Türkiye' de işe girmek istiyorum" diyor çocuklar. Ne kaa mutlular. Hem de ne.


Ağlayan bir adamın videosu girdi sonra. On dakika boyunca ağladı bu adam. Hindistan ile alakalı değildi. Ne dediğini inan hatırlamam. Önemli bir şey olsaydı hatırlardım zira.


Bitti. Sonrasında hocamız (Mat2 hocası) bize sordu "Aklınıza takılan bir şey var mı?"

Ben de sazan gibi atladım. "İyi de bu çocuklar neden benim marşımı okuyor kendi ülkelerinde?" diye.

Hocanın anlaması 10 dakikayı buldu bu soruyu. "Nasıl yani" diyor bir şey diyemiyor.

"Bu çocuklar niye benim marşımı okuyor?" diye soruyorum. Kimse cevap vermiyor. Sınıf ablaları (!!!) ters ters dönüp bakıyor. Bir tek arkadaşım var sınıftan, o gülüyor.

Hintli bir çocuğun kendi ülkesinde benim marşımı sabah akşam okumasının mantığı nedir? Bunun Osmanlı döneminde Türk çocuklara yapılan Fransız ve İngiliz işkencesinden ne gibi bir farkı var? BU ÇOCUK NİYE BENİM MARŞIMI OKUYOR? 


Yarım saatlik akıl tutulmasından sonra başka bir hoca gelip araya girdi (Bulgaristan göçmeniydi kendisi) yaşadığı zorlukları anlattı. Kısacası konuyu kaynattı.

O günden sonra sınıftan, her türlü aktiviteden (ders çalışma grupları ve kamplar da dahil olmak üzere) dışlandım.


Sınava girmeden bir hafta önce bizim sınıfı (sadece TM1 ile F1 sınıfı) sınava aldılar bir hafta boyunca. Bu sınav özeldi. Kimse öyle giremezdi. Kimseye sınav sorularını verme gibi bir sıkıntı yoktu çünkü sınava bir hafta kalmıştı, herkes çok tedirgindi. Bu sınavda çıkan soruların çoğu ÖSS' de çıktı! Sınav sırasında "ulan ben bu soruyu önceden çözdüm" diye en az on kere aydım.


Üniversiteyi kazandığım zaman adımı o bastırdıkları metrelerce büyüklükteki bezlere yazmadılar. Hiç olmamışım gibi... Zerre umurum değil diyemem. Başarımın böyle göz ardı edilmesi hoş değil. Ama beni sürekli arayıp cemaat evlerine davet etmelerinden BİN KAT daha iyidir.


Nasıl bir akıl tutulması yaşıyor bu insanlar anlamıyorum. Belki de ailelerinden yeterince destek görmeyip buralarda destek görmelerinden dolayı kendilerini borçlu hissediyorlardır. Belki de gerçekten o ağlayan adamın samimiyetine inanıyorlardır.

Hunger Games' te (kitap ve filmde) bir laf var. Başkan Snow ile Seneca Crane arasında geçer. Seneca "Everyone loves underdog" der. Başkan Snow da "I don't" der. Herkes ezilenleri sever, der yani Crane. Ama başkan sevmediğini söyler. Yüzde yüz katılıyorum o adama.

Çünkü buradaki ezilen şahıs yeterli eğitim ve makam ile her şeyi yapmak için kendini üstün görür. Hani müslümanlar bir kişi inanmıyorsa o kişinin gerçek bir insan olmadığına ve sadece dünyaya kendisini test etmek için gelmiş bir cehennem odunu olduğuna inanıyor ya... Bu da onun ODTÜ mezunu olanı. Aynı tas, aynı hamam. Aynı faşist. Aynı fırsatçı. Aynı hırsız. Aynı bokun laciverti.

Şimdi siz Tayyip'ten kurtulmak için o ağlayan adama bel bağlıyorsunuz ya. Valla yazıklar olsun bu şekilde düşünene.

Bir gün AKP' den kurtuluruz, unuturuz, yerine yeni insanlar gelir, kayıplar giderilir. Her şey yoluna girer. Ama cemaati başına musallat eden insan ne bu dünyada ne öteki dünyada hiçbir şekilde rahat yüzü gö-re-mez! AKP tümördür, aldırırsın gider. Cemaat kanserdir, yenersin, gene gelir, gene gelir, gene gelir....

Ben hiçbir zaman AKP destekçisi olmadım. Bana göre bir sıralama yapılacak olursa AKP > At Boku > Cemaat.

Baş tacı etmeyin şu herifleri. Bu insanlar sizin sınav sorularınızı çalıp kendi çocuklarına veriyor. KPSS' dir, ÖSS' dir bilmem nedir ne çabuk unuttunuz bunları? AKP sizin paranızı çaldı. Ama cemaat sizin HAYATINIZI çaldı. Bütün emeklerinizi, bütün hayallerinizi.... Bütün soruları çatır çatır kendi adamlarına dağıttılar. Bütün emekleriniz çöpe çatır çatır gitti. Islak imza ile bile kanıtlayamazsınız onları... Sizin emekleriniz ile bu adamlar Amerika' da çatır çatır yaşıyor aileleri ile birlikte. Haberiniz bile yok. Omurgasız varlıklara bel bağlamayın. Üç gün sonra bu insanlar Tayyiple barışacak. O zaman ne olacak?

Tayyip devil ise Cemaat Lucifer' dir. Bu kaa.

3 Nisan 2014 Perşembe

En Manyak Günler

Yaşadığım en hareketli iki hafta ile karşınızdayım insanlar... Geçtiğimiz hafta finaller vardı o yüzden yazılara ara vermek durumunda kaldım. Malum öğrencilik zor ALSDFJGDLKHSFHJ.

Brezilyalılar ile ilgili anlatacaklarım vardı ya. Yavaş yavaş başlıyorum anlatmaya. Her yaptıklarını anlatmam mümkün değil, durum sı*madan duramıyor bu insanlar çünkü. 
Cumartesi günü barbekü günüydü. Bu elemanlar tutturdu bizim usül mangal yapacağız diye. E sizin usülde nasıl yapılırmış diye sorduk. Menüde sadece et ve içki var dediler. CHALLENGE ACCEPTED!
 Bir hafta boyunca para toplamak ve malzemeleri almak ile geçti desem yeridir. Cumartesi günü sabahında artan paralar ile bira ve Fireball denilen tarçınlı viskiden almaya markete gittik Kolombiya' lı arkadaşla. Saat 3 gibi başladılar mangalı yakmaya. İnsanlar yavaştan toplandı. Güzel başladı ne yalan söyleyeyim. Etleri beceremezler dedik ama et sonuçta ne kadar kötü pişebilir ki? Hele yanında bol bol bira varsa. 
Bu gerizekalı insanların yapmaya çalıştıkları yegane şey kızları sarhoş etmek. Kızlardan faydalanmak için falan da değil ha. Sırf eğlencesine, kızlara işkence ediyor bunlar. Adamlıklarını siz hesap edin. Yeni bir kız geldi, İsveç' li genç güzel bir kız. Herkes kızla konuşmaya çalışıyor. Kıza içirdiler, içirdiler, ha babam içirdiler.

Yahu karşıdaki bir insan evladı. Yazıktır, günahtır. Tamam kimsenin bakıcısı değiliz burada ama niye zorluyosun. Niye uğraşyorsun. Nasıl bir amaçtır? Nasıl bir eğlence anlayışıdır? Kız içecek kendini rezil edecek, bunlar da gülecek. Olay bu. Hay ben sizin haysiyetinize...

Herkese deli gibi içirdi bunlar. Ben içmedim, bunların yanında bir daha asla çok içmem. Akşama dışarı çıkma planımız vardı hem yeni kız istedi diye hem de Aylin' in tek adam gibi tatili cumartesi olduğu için. E millet pert tabi. Kim pert değil bilin bakalım? Brezilyalılar... Kolombiyalı kız, ben, Aylin ve sevgilisi ve bu Brezilyalılar. O elemanlardan biri, gaza gelerek Kolombiyalı kıza açıldı o gece. Kızdan feci şamar yedi. Öyle bir şamardı ki o akşamın bütününü mahvetti diyebilirim. Ama oh olsun lan! Daha fazlasını hak etti o hırbo.

Ertesi gün, malum seçim günü idi. Siz uyurken ben buradan bütün gün (size gece) ne oldu ne olacak diye başından ayrılmadan izledim. Mansur' un öne geçişini, konuşmasını her şeyi. Çok gergin bir gündü. Pazartesi günü de en olaylısıydı zaten. Cihan' ın doğum günü olduğu için ve o istediği için 6 Flags' e gitmeye karar verdik. Sabah saat 9' da buluşmaya karar verdik. Saatimi kurdum yattım. Ama gerizekalı alarm çalmadı. Bunlar kapıya geldiler tabi "Saat dokuz buçuk oldu" diye. Yataktan nasıl fırladım, nasıl odadan çıktığımı hatırlamıyorum. Kötü uyanmış oldum bir kere. Başım dönüyor, açım. Üstüne bir de ilk olarak en hızlı trene bindik. En acayip saatti diyebilirim. Bu 6 Flags denilen şey, milyon tane kocaman rollercoaster' ın (hız treni) bir arada bulunduğu park. Bütün gün bu trenlere bindik. Daha binemediğimiz en az 6 tane vardı orada hala. Biz Türkiye' de bir tanesine zor dayanıyoruz, o da ufacık oluyor genelde. Bunlar hayvan gibiydi afedersin. 
Şuradan link vereyim, sadece bir bakın derim: https://www.sixflags.com/

Pertimiz çıktı doğal olarak. Ama gün benim için daha yeni başlamıştı, çünkü yeni dersler başladı bu pazartesi. Dersin başlamasına beş dakika vardı. Yemek yeme fırsatım olmadan derse gittim hemen. Amacım derse girip ilk 15 dakikada çıkmaktı. İki hoca vardı derste. Hiç ara vermeden saat 7' en saat 10' a kadar konuştular. Çıkamadım doğal olarak. Yerde miyim gökte miyim belli değil, üstüne bir de 3 saat ders işledik.

Dedim öğrencilik zor diye. 

Tam geri dönerken yolda uyuduğum için ayağım takıldı ve yere düştüm. Bileğim burkuldu, her adımda at gibi acıyor.

Karnım aç, yemek ayırmamışlar. Bir tek soğanlı bagel falan var. Bir de mısır gevreği. Mutfakta peynir var ama kapıyı kilitlemişler. Bu brezilyalılardan (şamarı yiyen) biri esasen yurtta çalışıyor. Aradım onu, rica ettim mutfağı hemen bir dakikalığına açması için.

Açmadı ibne. Açamazmış.. Bir kere açarsa herkese açmak zorundaymış... Bu adet ne zaman çıktı bilmiyorum ama ibneliğine verdim ve geçtim. Yediği şamardandır dedim. Daha sonra ben değil, kendisi ne halt yediğini aygır gibi güle güle anlatmaya başladı insanların yanında. O yüzlerdeki "Gerizekalı herif" ifadesini görmeliydiniz.

Burada bir not: Bu yabancı erkekler, kızların arkadaşlığını kıskanıyor. Kızların arkadaş olmasını istemiyorlar. 
İkinci not: Bir adetleri var burada kalan erkeklerin: Yeni gelen kıza yakın davranıyor birisi. İşi bitince (!) bozuk atıyor kıza ki diğer çocuklarla konuşsun. Daha sonra kız diğer çocuklardan biri ile arkadaş oluyor. Bu böyle bir süre gidiyor. Sonra çocuklar oturup kıyaslama yapıyorlar. Ve evet uydurmuyorum. Direkt ağızlarından duydum.

Haysiyetlerine tükürdüklerimi neden sevmediğimi size bırakıyorum hakim beyler. Ben ömrümde böylesine puşt, böylesine çıkarcı, böylesine öküz bir erkek topluluğu daha görmedim. Biz Türkiye' de en çok abaza görüyoruz, bunlar (brez'ler) bildiğin PUŞT. Hepsinin göbek adı Taylan.