Artık yıllarca içiçde biriken öfkeyi, o kızgınlığı bir kaygım olmadan anlatabilirim sanırsam. Aman diplomalarımı vermediler aman mezun etmezler kaygım yok artık. Diplomamı aldığım dakikaya kadar bir kazık daha atmasını bekledim yalan değil. "Sana teknik çeviri vermemişiz mezun olamazsın" demelerini bekledim. Çünkü en başarılı 50 öğrencisini okulun tanıtım cd'si ile ödüllendiren saçma bir okul bizimkisi. Her şeyi beklersin. Utanma arlanma dışında her şeyi beklersin. Mezun oldum sanırsın seni tek ders sınavına sokmaya mecbur koyarlar sırf o 1500 doları alabilmek için.
Master başvurusu için diplomalarımı bana 2 ayda veren bir okuldan her şeyi beklerim. Üstelik dilekçe yazıp aciliyeti belirtmişken. Bir dilekçe yazarsın beceriksiz üç çapulcudan oluşan öğrenci işleri onu kaybeder bir de yavşak yavşak yüzüne bakar. Başka bir tane yazarsın iki hafta o odada sürünür sonra rektöre gider ama bir bakarsın ki rektör yurt dışına çıkmııış. Sonuçta en geç bir hafta içinde çıkması gereken (dilekçe yazınca acil oluyor ya hani) diploman 2 ayda çıkar.
İlk girdiğimiz yıl hazırlıkta dil sınavı için burnumuzdan getirmelerine bir şey demedik, bölümün birinci yılında "Ama sen ağlamıyosun kieee" diye öğrencisini yalvartmadan geçirmeyen hocalar için de bir şey demedik, halihazırda tonla not taking speaking writing dersleri almamıza rağmen "bu bizim bölümün temel dersleri alınacaaak" diye dönem uzatmalarına ama tıp çevirisi teknik çeviri gibi ESAS alınması gereken dersleri adam yerine konulmadığımız için alamadığımızda da bir şey demedik, çift anadal yaparken gördüğümüz o muameleye de bir şey demedik. Her yıl bahar şenlikleri için çalışırken her işimizi sekteye uğratmalarına da bir şey demedik. Aman mezun etmezler şurada kaç yıl kaç ay kaç gün kaldı diye.
Düşünün yani ilk 50'ye girmişiz ve bize verilen hediye bir tane not defteri ve bir de tanıtım cdsi. TANITIM CD'Sİ NE AMK o akşam bizi sahneye çıkarıp yüzümüze tükürselerdi bu kadar koymazdı. Yine de bir şey demedik. Ama o diplomaları beklerken yaşadığım o stres, aman başvuruyu kaçırdım kaçıracağım ne bok yerim o zaman düşüncesi yüzünden ömrüden giden o ömür yüzünden bundan sonra ömrüm oldukça her yerde her koşulda Atılım Üniversitesi'ni kötülemezsem ben de Dilara değilim.
28 Mart 2012 Çarşamba
23 Mart 2012 Cuma
Tablet Tablet Baksana
Bu yazının bir amacı yok, sadece yeni aldığım tabletin klavyesini daha çok kullanmak için yazıyorum. Asus'un şampanyası hala gelmedi benim de canıma tak etti. Mor renklisini aldım. Pişman da değilim valla. Düşündüğüm kadar da kötü değilmiş. Pek hoş bir şey. Ama çevirileri bununla yapmak için biraz daha alışmam lazım.
Tavsiye ederim ama Asus Transformer Prime'ı. Alabilirsiniz izin veriyorum.
Tavsiye ederim ama Asus Transformer Prime'ı. Alabilirsiniz izin veriyorum.
13 Mart 2012 Salı
Unutma Beni
Kim izliyo la bu Fox dizilerini dediğiniz şeylerden birini ben izliyorum bazen.
Gerçi o kadar sıkıyo ki artık yuh çüş breh breh diye ilk beş dakikasında kapatıyorum genelde. Ama gün içinde evdeyseniz pek kaçamıyorsunuz.
Adı Unutma Beni. Ama dizideki çoğu adamı unuttum bile ben. Hepsi kayboldu zaten. Her sezon yeni adamlar koyuyorlar, her gün bir olay. Ama izlemesen on yıl sonra baksan hala Emine, Şerif'e yalan söylüyordur - çünkü onu, Özgür'ü, Şeker Hala'yı ve babasını korumak istiyordur-, İlkay Ali'ye trip atıyordur - çünkü Ali'yi hak etmediğini düşünüp ona kötü davranarak uzaklaştırmaya çalışıyordur- falan!
Hani olur da bir gün açarsanız televizyonu ve bunu görürseniz, kim kimdi diye kafanız karışmasın diye ufak ufak tanıtayım bunları size.
Şerif
Has abi modunda bu Şerif. Komşu kızı Emine ile aralarında hiç kopmayan bir bağ olmasına rağmen sürekli aralarında 3. kişiler vardır. Bir keresinde bir pavyon şarkıcısıyla evlenmişti ama kadın bunu ondan saklayabildi. Bu kadar da salaktır Şerif. Bu pavyon karısından bir oğlu var Özgür. Ama bu bebeye Emine daha çok annelik etmiştir.
Emine
Komşu kızı Emine. Şerif'in kız kardeşi İlkay ile çok yakın arkadaşken bir ara Şerif'le evli kalmışlardı. Özgür'e baktı. Şerifin tüm şerefsizliklerine (aldatmıştı falan) katlandı. Annesinin sevgilisi annesini öldürüp Emine'yi pavyona satıp para kazanmak istemişti. Sonra adamın biri kurtarır gibi olup karısı gibi yapıp (cidden karısına benziyor diye yanına almıştı) sonra da daha büyük işkenceler etmiştir. Ama hala Şerif'e söyleyememektedir çünkü maldır, çünkü embesil bir eziktir Emine.
İlkay
Şerifin kardeşi. Bir ara kötü bir adamla evliydi. Esas sevgilisi Ali'den uzak kalmıştı. Ali de o sıralar bu kötü adam Rauf'un kız kardeşi Nazlı evliydi. Ama sonra o kötü adam Ali'nin kız kardeşiyle evlendi, araları tatlıya bağlandı. Nazlı da diziden ayrıldı zaten. İlkay'ın başına gelmeyen kalmadı. Şimdi de felçli ve evlerindeki hizmetçi kocasını ayartmaya çalışıp kızını çalmayı düşünüyor. O derece yani.
Ali
Esas oğlan Ali. Başına gelmeyen kalmayan bu Ali'nin esas Tuna diye bir arkadaşı vardır. Dizi'de herhalde hiç görülmedi ama her işi halletti bu Tuna. "Tuna'cım araştırır mısın kim bu?" Tuna hop arar bulur kim. Sonra Ali'yi arar durumu bildirir. Kötü adam Rauf'un kız kardeşi Nazlı Ali'yi kızının babası olarak göstertip evlenmişti. Ali de ondan intikam aldı. Nazlı da sonra ondan intikam aldı.
Şeker Hala
"Kardeşciim" diye ortalarda gezinen bu hala Şerif ve İlkay'ın ve daha nicelerinin halası. Bir nevi anne. Hepsine göz kulak olmaya çalışmaktan başka bir olayı yok dizide.
Hikmet Baba
Zamanında humar borcu için küçük kızı Çiğdem'i satmış ama şimdi ortalarda namus edep timsali olarak gezen hırbo. Şerif ve İlkay'ın da babasıdır.
Güler Anne
Şerif ve İlkay'ın ve Çiğdem'in ve Elvan'ın (karıda çocuk çok)annesi. Hırsız ekibi vardı. Kapkaççı gençleri yetiştiriyordu ama sonra Çiğdem'i bulduktan sonra o da namus timsali kesildi. Ayrıca kendisi Hababam Sınıfı Tatil'de filmindeki kızlardan biridir.
Çiğdem
Ali'nin eski eşi Nazlı Ali'den intikam almak için allem etti kallem etti ve Çiğdem'i Ali'nin yatağına sokup filmini çekip İlkay'a yolladı. Bu da yetmezmiş gibi Çiğdem Ali'den hamile kaldı ve sonra delirdi. Sonra İlkay'dan Ali'yi ayırmak için bir sürü şey yaptı. Bir ara tımarhanede kaldı. Sonra annesinin eski hırsızlarından birisine aşık oldu ve şimdi o da namus timsali.
Elvan
Güler Anne'nin çocuklarından biri. Babası ve üvey anası para karşılığı kızı evlendirmeye kalkınca Güler'in yanına kaçtı. Çiğdem'in deliliklerine katlanıyor.
Asuman
Ali'nin kız kardeşi. Kötü adam Rauf ile evlendi. Önceden Rauf'un oğluyla da takılmışlığı vardı. Annesine yıllarca Coğrafya okuyorum diye yalan söyledi. Şimdi namus timsali.
Rauf
Yıllar yılı her gün kötü adam olarak bilindi. İlkay'ı kaçırdı zorla evlendi. Sonra İlkay alkolik olunca nedense Rus bir işkenceciye teslim etti. İlkay delirdi. Çiğdem'in kocasını öldürdü. Kız kardeşine Ali için bir sürü yardım yaptı. Ali'nin babasını hapse attırdı. Ama şimdi Asuman ile evli ve namus timsali.
Kenan
Emine'nin işkenceci kocası. Hayatı zindan etmekle meşhur. Herkese ama herkese kötülük yapmış. Bir tek Emine'yi pavyondan çıkarıp onunla evlenmiş iyi olarak. Ama onun da niyeti farklıymış falan.
Ceylan
Şerif'in şimdiki karısı. Şerif'i öldürmek isteyen Kenan bunu başaramaz ve Şerif bu Ceylan'ların evine sığınır. Ama köy yerinde laf olur söz olur ve Şerif de Emine'nin ondan hamile olduğunu bilmeden gidip bu Ceylan ile evlenir. Evine getirir. Ama Ceylan azıtır, bi bok sanır kendini ve Emine'ye sen kimsin ayağı çeker. Dağdan gelir...
Zafer
Muzaffer, Sakıp, Uğur vb. isimleri ile her dönem bir başka kimlikte gelip hepsinin erzini dürten bir adam. Saf kötü adam. Şerif'in pavyoncu karısının sevgilisiydi. Şerif'ten nefret etmekte. Son durumu muallak. Nerede olduğunu bilmiyorum ama yüzünde bir yara bandı olduğuna eminim.
Meltem
Çiğdem kendi bebeği öldüğünde İlkay'ın bebeğini ortadan kaldırmak için bu Meltemin bebeği ile değişir. Ama o bebek ölür. İlkay esas bebeği öğrenir. Gidip alırlar. Meltem hala İlkay'ın bebeğini kendi bebeği sanır. Bir şekilde kendini sevdirir ve İlkay'ların evine sokar kendini. Ali'ye yazar. İlkay'a yanlış ilaçlar verir (felçli falan) masözünü kovdurur.
Özgür
Berk'lere ders çalışmaya gider hep. Evlerinin kapısında görünür sadece.
Ben size diyorum çok boş vaktim var.
Gerçi o kadar sıkıyo ki artık yuh çüş breh breh diye ilk beş dakikasında kapatıyorum genelde. Ama gün içinde evdeyseniz pek kaçamıyorsunuz.
Adı Unutma Beni. Ama dizideki çoğu adamı unuttum bile ben. Hepsi kayboldu zaten. Her sezon yeni adamlar koyuyorlar, her gün bir olay. Ama izlemesen on yıl sonra baksan hala Emine, Şerif'e yalan söylüyordur - çünkü onu, Özgür'ü, Şeker Hala'yı ve babasını korumak istiyordur-, İlkay Ali'ye trip atıyordur - çünkü Ali'yi hak etmediğini düşünüp ona kötü davranarak uzaklaştırmaya çalışıyordur- falan!
Hani olur da bir gün açarsanız televizyonu ve bunu görürseniz, kim kimdi diye kafanız karışmasın diye ufak ufak tanıtayım bunları size.
Şerif
Has abi modunda bu Şerif. Komşu kızı Emine ile aralarında hiç kopmayan bir bağ olmasına rağmen sürekli aralarında 3. kişiler vardır. Bir keresinde bir pavyon şarkıcısıyla evlenmişti ama kadın bunu ondan saklayabildi. Bu kadar da salaktır Şerif. Bu pavyon karısından bir oğlu var Özgür. Ama bu bebeye Emine daha çok annelik etmiştir.
Emine
Komşu kızı Emine. Şerif'in kız kardeşi İlkay ile çok yakın arkadaşken bir ara Şerif'le evli kalmışlardı. Özgür'e baktı. Şerifin tüm şerefsizliklerine (aldatmıştı falan) katlandı. Annesinin sevgilisi annesini öldürüp Emine'yi pavyona satıp para kazanmak istemişti. Sonra adamın biri kurtarır gibi olup karısı gibi yapıp (cidden karısına benziyor diye yanına almıştı) sonra da daha büyük işkenceler etmiştir. Ama hala Şerif'e söyleyememektedir çünkü maldır, çünkü embesil bir eziktir Emine.
İlkay
Şerifin kardeşi. Bir ara kötü bir adamla evliydi. Esas sevgilisi Ali'den uzak kalmıştı. Ali de o sıralar bu kötü adam Rauf'un kız kardeşi Nazlı evliydi. Ama sonra o kötü adam Ali'nin kız kardeşiyle evlendi, araları tatlıya bağlandı. Nazlı da diziden ayrıldı zaten. İlkay'ın başına gelmeyen kalmadı. Şimdi de felçli ve evlerindeki hizmetçi kocasını ayartmaya çalışıp kızını çalmayı düşünüyor. O derece yani.
Ali
Esas oğlan Ali. Başına gelmeyen kalmayan bu Ali'nin esas Tuna diye bir arkadaşı vardır. Dizi'de herhalde hiç görülmedi ama her işi halletti bu Tuna. "Tuna'cım araştırır mısın kim bu?" Tuna hop arar bulur kim. Sonra Ali'yi arar durumu bildirir. Kötü adam Rauf'un kız kardeşi Nazlı Ali'yi kızının babası olarak göstertip evlenmişti. Ali de ondan intikam aldı. Nazlı da sonra ondan intikam aldı.
Şeker Hala
"Kardeşciim" diye ortalarda gezinen bu hala Şerif ve İlkay'ın ve daha nicelerinin halası. Bir nevi anne. Hepsine göz kulak olmaya çalışmaktan başka bir olayı yok dizide.
Hikmet Baba
Zamanında humar borcu için küçük kızı Çiğdem'i satmış ama şimdi ortalarda namus edep timsali olarak gezen hırbo. Şerif ve İlkay'ın da babasıdır.
Güler Anne
Şerif ve İlkay'ın ve Çiğdem'in ve Elvan'ın (karıda çocuk çok)annesi. Hırsız ekibi vardı. Kapkaççı gençleri yetiştiriyordu ama sonra Çiğdem'i bulduktan sonra o da namus timsali kesildi. Ayrıca kendisi Hababam Sınıfı Tatil'de filmindeki kızlardan biridir.
Çiğdem
Ali'nin eski eşi Nazlı Ali'den intikam almak için allem etti kallem etti ve Çiğdem'i Ali'nin yatağına sokup filmini çekip İlkay'a yolladı. Bu da yetmezmiş gibi Çiğdem Ali'den hamile kaldı ve sonra delirdi. Sonra İlkay'dan Ali'yi ayırmak için bir sürü şey yaptı. Bir ara tımarhanede kaldı. Sonra annesinin eski hırsızlarından birisine aşık oldu ve şimdi o da namus timsali.
Elvan
Güler Anne'nin çocuklarından biri. Babası ve üvey anası para karşılığı kızı evlendirmeye kalkınca Güler'in yanına kaçtı. Çiğdem'in deliliklerine katlanıyor.
Asuman
Ali'nin kız kardeşi. Kötü adam Rauf ile evlendi. Önceden Rauf'un oğluyla da takılmışlığı vardı. Annesine yıllarca Coğrafya okuyorum diye yalan söyledi. Şimdi namus timsali.
Rauf
Yıllar yılı her gün kötü adam olarak bilindi. İlkay'ı kaçırdı zorla evlendi. Sonra İlkay alkolik olunca nedense Rus bir işkenceciye teslim etti. İlkay delirdi. Çiğdem'in kocasını öldürdü. Kız kardeşine Ali için bir sürü yardım yaptı. Ali'nin babasını hapse attırdı. Ama şimdi Asuman ile evli ve namus timsali.
Kenan
Emine'nin işkenceci kocası. Hayatı zindan etmekle meşhur. Herkese ama herkese kötülük yapmış. Bir tek Emine'yi pavyondan çıkarıp onunla evlenmiş iyi olarak. Ama onun da niyeti farklıymış falan.
Ceylan
Şerif'in şimdiki karısı. Şerif'i öldürmek isteyen Kenan bunu başaramaz ve Şerif bu Ceylan'ların evine sığınır. Ama köy yerinde laf olur söz olur ve Şerif de Emine'nin ondan hamile olduğunu bilmeden gidip bu Ceylan ile evlenir. Evine getirir. Ama Ceylan azıtır, bi bok sanır kendini ve Emine'ye sen kimsin ayağı çeker. Dağdan gelir...
Zafer
Muzaffer, Sakıp, Uğur vb. isimleri ile her dönem bir başka kimlikte gelip hepsinin erzini dürten bir adam. Saf kötü adam. Şerif'in pavyoncu karısının sevgilisiydi. Şerif'ten nefret etmekte. Son durumu muallak. Nerede olduğunu bilmiyorum ama yüzünde bir yara bandı olduğuna eminim.
Meltem
Çiğdem kendi bebeği öldüğünde İlkay'ın bebeğini ortadan kaldırmak için bu Meltemin bebeği ile değişir. Ama o bebek ölür. İlkay esas bebeği öğrenir. Gidip alırlar. Meltem hala İlkay'ın bebeğini kendi bebeği sanır. Bir şekilde kendini sevdirir ve İlkay'ların evine sokar kendini. Ali'ye yazar. İlkay'a yanlış ilaçlar verir (felçli falan) masözünü kovdurur.
Özgür
Berk'lere ders çalışmaya gider hep. Evlerinin kapısında görünür sadece.
Ben size diyorum çok boş vaktim var.
7 Mart 2012 Çarşamba
Tuz Masalı
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, çook uzak diyarların birisinde güçlü bir hükümdarlık varmış. Bu hükümdarlık, gücü ve adaleti ile dillere destan olurmuş.
Hükümdarın 3 tane oğlu varmış. Hükümdar bir gün oğullarını denemek için yanına çağırtmış onları.
-Beni ne kadar seviyorsunuz?, diye sormuş oğullarına.
İlk oğlan anasının gözü:
- Sizi dünyadaki tüm altın ve gümüşler pahasına seviyorum, demiş. Hükümdarın hoşuna gitmiş bu cevap, gururdan kabarmış.
İkinci oğlan daha bir anasının gözü:
- Ben sizi dünyadaki tüm değerli taşlar, tüm güzel saraylar ve konaklar pahasına seviyorum, demiş. Adam iyice ilgi manyağı olmuş, şımarmış.
Üçüncü ve hiçbir zaman tahtın ona gelmeyeceğini bilen oğlan babasına bakıp direkt:
- Ben sizi tuz kadar seviyorum babacığım, demiş.
Hükümdar tüm altın, gümüş, elmas, güzel saraylar ve konaklardan sonra tuzu beğenmemiş tabii. Kızmış küçük oğluna, bu oğlan beni ancak tuz kadar sevip sayıyor demek ki, demiş ve oğlanı ülkeden sürmüş.
Diğer oğlanlar da sevinmiş babaları onları daha çok seviyor diye. Yalakalıkta sınır tanımamışlar ibneler.
Sürülen küçük oğlan dağları ovaları aşmış, koca nehirlerden ve denizlerden geçmiş sonra bir bakmış bir arpa boyu yol gitmiş. Biraz daha yürüdükten sonra bir başka hükümdarlığa varmış. O kadar yorgunmuş ki artık, karşısına çıkan ilk kapıyı çalmış. Yaşlı bir teyze çıkmış karşısına. Bu küçük oğlan nereden geldiğini, kim olduğunu çaktırmadan teyzeden yardım dilenmiş. Teyze de oğlana bir oda vermiş, karnını doyurmuş.
Ertesi sabah büyük bir gürültüyle uyanmış küçük bebe.
-Teyze, teyze hayırdır? Bayram mıdır, seyran mıdır, bu ne gürültü?, demiş teyzeye.
Teyze de:
- Yok yavrum, bugün talih kuşu uçacak ve yeni hükümdarımızın başına konacak, demiş.
Neyse tutmuşlar meydanın yolunu. Kuş uçmuş, gitmiş gelmiş bu küçük piçin kafasına konmuş. İnsanlar isyeaan etmiş "yabancı birisi bu, bize hükümdar olamaz" demişler. Küçük oğlan da kimseye bir şey dememiş.
Ertesi gün tekrar toplanmışlar, küçük velet gitmemiş meydana. Issız bir köşede sessizce seçimin bitmesini beklemiş. Ama kuş gene gelip bunun kafasına konmamış mı?! İnsanlar gene isyanda olmaz hayır, bir daha deneyelim demişler.
Ertesi gün küçük bala teyzeden helallik almış ve oradan uzaklaşmaya başlamış. Ama kuş gene gelmiş ve bunun başına konmuş.
O zaman insanlar höh demişler ve mecbur kabul etmişler. Çağa da hükümdar olmuş o memlekete. Uzun yıllar kendisi büyürken memleketi de büyütmüş. İlim, bilim gırla yani o derece...
O sırada kendi memleketinde, büyük abisi, babasının tüm altın ve gümüşlerini her seferinde "uff snne be slkk .s .s" diyen karıya kıza harcamış. Ortanca oğlan da memleketi ve o güzelim sarayları konakları yabancı mihraklara satmakla meşgulmüş. Hükümdar üzgünmüş ama yine de küçük oğlunu affetmemiş.
Küçük oğlan, yani yeni memleketinin hükümdarı bir gün babasına bir davet yollamış. Hükümdar olarak tabi, hiç çaktırmamış kim olduğunu falan.
Adam da kalkmış gitmiş. Belki yeni bir dostum olur, belki ülkemi kurtarırım ümidiyle. Yeni hükümdar küçük piç oğlan öyle bir sofra donatmış ki dillere destan olmuş. Ama yemeklerin hiçbirine tuz koydurmamış. Yal gibi iğrenç olmuş o yüzden hepsi.
Hükümdar gelmiş oturmuş sofraya. Bir güzel yemeye başlamış. Tuzun olmadığını fark edince:
- Pardon hükümdar bey oğlum sizin memlekette tuz mu yok, fakir misiniz pardon da yani? demiş.
Hükümdar da:
- Olur mu efendim, bizim memleketimizde tuzdan bol ne var?, demiş.
- E o zaman neden yemeklerde tuz yok, diye sormuş adam.
- Ben sizin tuzu hiç sevmediğinizi duymuştum, demiş kindar küçük hükümdar oğlan oğul.
- Olur mu hiç, ben tuza bayılırım, tuzsuz yaşayamam demiş, hükümdar.
- O zaman oğlunuzu niye tuz "kadar seviyorum sizi" dedi diye memleketinden sürdünüz ZAA!, demiş oğlan.
O zaman fark etmiş ki hükümdar, karşısındaki bu genç adam kendi oğlu.
Sonunu sevmiyorum bu masalın, herkes barışıyo bayram ediyorlar falan. Bana ters. Ha ben bunu niye anlattım? Canım acayip tuz çekiyor, tuz aş eriyorum resmen, tuuuuuuuz tuuuuuuuuuuz tuuuuuuuuuuuuuuz!!!!
Hükümdarın 3 tane oğlu varmış. Hükümdar bir gün oğullarını denemek için yanına çağırtmış onları.
-Beni ne kadar seviyorsunuz?, diye sormuş oğullarına.
İlk oğlan anasının gözü:
- Sizi dünyadaki tüm altın ve gümüşler pahasına seviyorum, demiş. Hükümdarın hoşuna gitmiş bu cevap, gururdan kabarmış.
İkinci oğlan daha bir anasının gözü:
- Ben sizi dünyadaki tüm değerli taşlar, tüm güzel saraylar ve konaklar pahasına seviyorum, demiş. Adam iyice ilgi manyağı olmuş, şımarmış.
Üçüncü ve hiçbir zaman tahtın ona gelmeyeceğini bilen oğlan babasına bakıp direkt:
- Ben sizi tuz kadar seviyorum babacığım, demiş.
Hükümdar tüm altın, gümüş, elmas, güzel saraylar ve konaklardan sonra tuzu beğenmemiş tabii. Kızmış küçük oğluna, bu oğlan beni ancak tuz kadar sevip sayıyor demek ki, demiş ve oğlanı ülkeden sürmüş.
Diğer oğlanlar da sevinmiş babaları onları daha çok seviyor diye. Yalakalıkta sınır tanımamışlar ibneler.
Sürülen küçük oğlan dağları ovaları aşmış, koca nehirlerden ve denizlerden geçmiş sonra bir bakmış bir arpa boyu yol gitmiş. Biraz daha yürüdükten sonra bir başka hükümdarlığa varmış. O kadar yorgunmuş ki artık, karşısına çıkan ilk kapıyı çalmış. Yaşlı bir teyze çıkmış karşısına. Bu küçük oğlan nereden geldiğini, kim olduğunu çaktırmadan teyzeden yardım dilenmiş. Teyze de oğlana bir oda vermiş, karnını doyurmuş.
Ertesi sabah büyük bir gürültüyle uyanmış küçük bebe.
-Teyze, teyze hayırdır? Bayram mıdır, seyran mıdır, bu ne gürültü?, demiş teyzeye.
Teyze de:
- Yok yavrum, bugün talih kuşu uçacak ve yeni hükümdarımızın başına konacak, demiş.
Neyse tutmuşlar meydanın yolunu. Kuş uçmuş, gitmiş gelmiş bu küçük piçin kafasına konmuş. İnsanlar isyeaan etmiş "yabancı birisi bu, bize hükümdar olamaz" demişler. Küçük oğlan da kimseye bir şey dememiş.
Ertesi gün tekrar toplanmışlar, küçük velet gitmemiş meydana. Issız bir köşede sessizce seçimin bitmesini beklemiş. Ama kuş gene gelip bunun kafasına konmamış mı?! İnsanlar gene isyanda olmaz hayır, bir daha deneyelim demişler.
Ertesi gün küçük bala teyzeden helallik almış ve oradan uzaklaşmaya başlamış. Ama kuş gene gelmiş ve bunun başına konmuş.
O zaman insanlar höh demişler ve mecbur kabul etmişler. Çağa da hükümdar olmuş o memlekete. Uzun yıllar kendisi büyürken memleketi de büyütmüş. İlim, bilim gırla yani o derece...
O sırada kendi memleketinde, büyük abisi, babasının tüm altın ve gümüşlerini her seferinde "uff snne be slkk .s .s" diyen karıya kıza harcamış. Ortanca oğlan da memleketi ve o güzelim sarayları konakları yabancı mihraklara satmakla meşgulmüş. Hükümdar üzgünmüş ama yine de küçük oğlunu affetmemiş.
Küçük oğlan, yani yeni memleketinin hükümdarı bir gün babasına bir davet yollamış. Hükümdar olarak tabi, hiç çaktırmamış kim olduğunu falan.
Adam da kalkmış gitmiş. Belki yeni bir dostum olur, belki ülkemi kurtarırım ümidiyle. Yeni hükümdar küçük piç oğlan öyle bir sofra donatmış ki dillere destan olmuş. Ama yemeklerin hiçbirine tuz koydurmamış. Yal gibi iğrenç olmuş o yüzden hepsi.
Hükümdar gelmiş oturmuş sofraya. Bir güzel yemeye başlamış. Tuzun olmadığını fark edince:
- Pardon hükümdar bey oğlum sizin memlekette tuz mu yok, fakir misiniz pardon da yani? demiş.
Hükümdar da:
- Olur mu efendim, bizim memleketimizde tuzdan bol ne var?, demiş.
- E o zaman neden yemeklerde tuz yok, diye sormuş adam.
- Ben sizin tuzu hiç sevmediğinizi duymuştum, demiş kindar küçük hükümdar oğlan oğul.
- Olur mu hiç, ben tuza bayılırım, tuzsuz yaşayamam demiş, hükümdar.
- O zaman oğlunuzu niye tuz "kadar seviyorum sizi" dedi diye memleketinden sürdünüz ZAA!, demiş oğlan.
O zaman fark etmiş ki hükümdar, karşısındaki bu genç adam kendi oğlu.
Sonunu sevmiyorum bu masalın, herkes barışıyo bayram ediyorlar falan. Bana ters. Ha ben bunu niye anlattım? Canım acayip tuz çekiyor, tuz aş eriyorum resmen, tuuuuuuuz tuuuuuuuuuuz tuuuuuuuuuuuuuuz!!!!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)